"Her yerde bulunabilecek yüz ifaden, sıradanlığını kıran güzellik inadınla çatışarak fotoğrafın gerilimini tamamlıyor."
Her yerde bulunabilecek yüz ifaden: Çöp tenekesinde, eski sevgilinin giderek çürüyen kolundan bir parça görüyorsun.
Sıradanlığını kıran güzellik inadın: Yarım derece gölgeye dönerek üzümlerini esaslı bir melankoli seviyesine batıran şarabın görkemli duruşu.
Çatışma: Çöp tenekesinde, eski sevgilinin giderek çürüyen kolundan gördüğün parça, yarım derece gölgeye dönerek üzümlerini esaslı bir melankoli seviyesine batıran şarabın görkemli duruşuyla çatışıyor.
Fotoğrafın gerilimi: Sevgilini bir kalıp buzla uyuşturduktan sonra onu babanın avlanma yasağında ödül olarak kazandığı altın baltayla parçalayıp her parçasını bir yere savuruyorsun. Sonra da kilere inip, olmayan güneşin açısını hesaplayarak dizili şarap şişelerine, bir sonraki cinayetine dek yeni bir pozisyon kazandırıyorsun...
Görüyorsunuz, giriş cümlesinin şiirsel konum temsili olan tüm eylem görünümleri, gayet sıradan bir nesnel öyküye yataklık ediyor. Bu yüzden tek başına neredeyse bir hiç olan ‘birincil öyküleme’, kendisi üzerinden ancak kendi dışında hissedilen ‘ikincil öyküleme’ sınırları içersinde tuhaf bir basitliğe dökülüveriyor... İşte o basitlik, fotoğraftaki kadının varlık nedeni olduğu gibi, diğer bütün ‘o kadına benzeyen’ kadınların da varlık nedenidir. Yer kapladıkları ontolojik formasyonlarından süzülerek idealize edilmiş kendilik özeti (birincil öyküleme) gölgesinde yazıya sunulan her kadın, görkemli ölümün bir parçasıdır. Bu nedenle üzerine yazılan ‘kadın’, kendini değil, kendi yazarını ölümsüz kılmaya kaderlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder