30 Ağustos 2010 Pazartesi

"Godard’ın kadınları, Yönlendirilmiş Birer Cep Telefonudur"


Tan Tolga Demirci ile Altıkırkbeş Oluşum Editörü Şenol Erdoğan Söyleşti:

Tan Tolga, politik ile pornografinin 'porno-politik' olarak çiftleştiği noktada nerede durmaktadır?

Diyalektik olan, bir zamanlar mistik anlamda nasıl düalizme dönüşmüşse, benzer biçimde günümüzde de postmodern anlamda trans-terminolojik söylemin bir parçası haline gelmiştir. Porno-politik de tıpkı ‘trans-estetik’ ya da ‘trans-teoloji’ gibi trans-terminolojik bir göstergedir ve bu noktada uzak durduğum bir yaşam alanıdır elbette. ‘Porno-politik’ kavramını modern döneme regrese olmuş haliyle (Reichian cinsel siyaset ya da sürrealist içsel-dışsal siyaset kuramı) kullanmayı tercih ederdim açıkçası.

Homofobik olduğunuzu sizden duyduğumu hatırlıyorum; homofobiye kendi psikanalitik dünyanızda getirdiğiniz izah nedir, şayet böyle bir fobi varsa ortada.

Homofobi, animanın bilinç işlevlerine sızarak onu ele geçirme yönündeki itkisini bastırma stratejisidir. Bilerek Jungian bir anlayış sundum çünkü eşcinsel libidonun serbest kalmasını önlemenin bir yolu da onu mistikleştirmektir. Eğer sorunuza yanıt geliştirirken dahi böyle bir manevrayı merkez kılıyorsam, gerçekten homofobiğim demektir. Benim için eşcinsel libidoyla konsensüs, ancak onun narsisistik libidoya katıldığı noktada mümkündür. Tam da bu yüzden, kendimi sevmekten korktuğum zamanlar da oluyor tabii ancak henüz fobi düzeyinde değil...

Godard'ın kadınları diye bir kitap projem var, size hiç söz etmedim ama ilerde edeceğim: Godard'ın kadınları cümlesi sizde ne uyandıryor?

Birlikte olmak istediğim kadınlardan, birlikte olduğum kadınları çıkardığınızda, geriye kalan kadınları çağrıştırıyor olsa gerek. Buradaki vurgu, arada kalmışlık... Godard’ın kadınları, ulaşılmazlık ve sahip olmak tanımları dışında kalan, D.W.Winnicott’un, ‘geçiş alanı’ olarak vurguladığı gerçeklik ile fantezi arasındaki soyut evren modelinin bir parçasıdırlar. Godard’ın kadınları metinsizdir, mutlak stilistik ve uzaktan kumandalıdırlar. Onlar, şartsız birer refleks, sözle dövülmüş et yığınlarıdır. Kısaca Godard’ın kadınları, yönlendirilmiş birer cep telefonudur, bu yüzden onları aradığınızda Godard’la konuşmak zorunda kalırsınız.

Salt fetiş nesneye yönelik cinsel eylemleriniz var mı, kadınsız yani, siz nesne ve porno.

Fetiş nesnesini kadından zihinsel ya da bedensel anlamda soyutladığınızda, elinizde kalan yalnızca animistik duygular oluverir. Böylesi duygulardan ilham almadığımı, bu yüzdendir ki arzu hedefi olmayan (kadından soyutlanmış) nesnelerden çaba sarfetmeksizin uzak durduğumu söylemeliyim. Kendilerine has çekim enerjileri olan nesnelere angaje olmuş fetişistik tavır, Svankmajer’in kadın merkezli olmayan canlandırılmış nesne modellerinde çok daha net gözlenebilir. Ancak dediğim gibi, gündelik kullanım nesneleri (çakmak, su bardağı, kibrit çöpleri vs..) ve nihayet kendi bedenim bile, referansı ‘kadın’ olan bir işleve sahip olmadıkça, onun nesne kimliğinden şüphe duymak zorunda kalırım.

Türkiye’de olduğu gibi -ve hatta daha fazla- dünyada da sürrealist yönetmen olarak biliniyor ve sunuluyorsunuz. Yönetmen olmakla sürrealist yönetmen olmak arasında bir bölge var mı kaldığınız, yaşadığınız?

Gördüğü düşleri ve görmek istediği düşleri filme alan yönetmen arasındaki fark, sürrealist yönetmen ve yönetmen arasındaki farka benzer. Ben henüz, filmsel dramanın organik koşullarını -öykü anlatma disiplini- gözden çıkararak bir film yapamadım. Ancak bunu gerçekleştirebilmek, çok uç düzeyde bir sürreal ahlak yapısı gerektiriyor. Jodorowski, Arrabal, hatta Svankmajer bile Bunuel’in ilk dönem filmlerinde yaptığı gibi, rasyonel zinciri hiçbir ussal kaygının sansürü olmaksızın kırabilmiş değiller. Ürettikleri metinler, sürrealist bir enerji yaysa bile, metinler arasındaki bağ, ortodoks sürrealizmin ‘akıldışı’ pratiği ön gören ilkesinin uzağındadır. Kısacası hepsinde, bir öykü anlatma kaygısı vardır. Sizin ara bölge dediğiniz ve kendime yakıştırdığım yer, tam da bu bölgedir. Onun dışına çıkabilmek, sinemaya dair ciddi bir obsesif kaygıyı yok saymakla olanaklı olacaktır ki böylesi bir eylemci kırılma, ancak ‘arzu’ya dokunabilmenin sonucu olarak var olabilir. Sürrealist yönetmen olmak, yaklaştıkça uzağına düştüğünüz, gösterdikçe ardında kaldığınız, duyumsadıkça kokusunu çaldığınız zeminsiz bir mertebedir.

Ulaşılmaz gibi duran kiminle yatmak isterdiniz?

Ensest sınırına girecek ama André Breton’un mirasını tarumar eden torunu Oona Elléouët Breton’la sanırım.

Artık ikinci uzun metraj zamanı gelmedi mi, nedir TTD'nin planları projeleri ileriye dönük, sanırım adınızın üzerinde bir sessizlik söz konusu Gomeda'dan sonra.

Türk film yapımcılarının çoğu dilencidir. Mesleki kimlikleri, vermek değil almak üzerine kuruludur. Başarıları, verdikleriyle değil aldıklarıyla ölçülür. Bununla birlikte cahildirler, anal takıntılarının üzerine inşa edilmiş sözde görkemli, sahte bir yaşamları vardır. O hayatı biraz kazıyacak olsanız, altındaki dışkısal metni görebilmeniz işten bile değildir. Gomeda’dan sonra durma nedenim, bu sahtekar sınıfa karşı takındığım mesafe ile ilgilidir.

Teşekkür ederiz Tan Bey.

Zevkti, Şenol Bey.

29 Ağustos 2010 Pazar

Gradiva

Nişangah


Bunuel, gecenin bir vakti sarı dolmuşlarda ikinci el bir suçluluk duygusuyla kısa eteklerini çekiştiren, etek boyunu çekiştirerek uzatamayacağından bihaber, kiremit bronzu bacaklarını gizlemeye çalışan ucuz ahlaklı kadınlara nişan alıyor.

24 Ağustos 2010 Salı

Yansıma Kanunları


Kesişen aynalar arasındaki açı α ise, düzeneğe gelen ve terk eden ışınlar arasındaki x açısı, x = 180 – 2α bağlantısı ile bulunur.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Sizi Pastörize Nekrofilikler!


Tim Burton sineması cesettir. Onun karakterleri, dolaşımsız kandan yapılma asortik pıhtılardan daha fazlası değildir. Hepsi ölüdür ve Jan Svankmajer'in organik, cinsel aygıtlı karakterlerinin dışkıyla doldurulmuş ucuz birer çalıntısıdır. Tim Burton, nabzı henüz atıyor olan malzemeyi, stilistik bir hokus pokusla içi sidik dolu memeye dönüştüren bir hırsızdır!

Wilhelm Reich'ın 'Dönüşümceli Histerik', 'Zorlanımlı Kişilik' gibi bir takım tanımlamalarla yaklaştığı dişi karakter yapılanmasına bir yenisini daha eklemek peşindeyim: 'Antilibidinal Anemik Burtonian Karakter.' Bir başka deyişle paralel gerçekte yapısal libido karşıtı ikinci el bir libidinal örgütlenme ile her daim kansız izlenimi sunan 'Tim Burton' sever kadın karakteri... Bu karakterin temel bilgisi, aşırı dozda ölüm ve infantil olanın iç içe geçtiği tehlikeli bir evren üzerine kuruludur. 'Femme Fatale' alt türlerinin kapsamı alanına girmeyen çünkü tarihsel arkaplan üzerine kurulmamış bir poz düsturundan gücünü alan A.A.B. (Antilibidinal Anemik Burtonian) karakteri, 'Femme Fatale' kadın içeriğinin tersine dramatik derinliği olmayan (neden sonuç ilişkisine dayanmayan) bir ara geçiş enerji alanından beslenir. Bu alanı Winnicott'un 'Playing and Reality' isimli çalışmasında sunduğu 'geçiş alanı' ile aynı töze sahip ancak o alanın taşıyacağından çok daha yıkıcı dürtülerle (karikatürize edilmiş ölüsevicilik) organize olmuş bir 'güç alanı' şeklinde değerlendiriniz!

A.A.B. Kadınının On Özelliği:

1) A.A.B. kadını, antik dekor sever, çelik konstrüksiyondan nefret eder, sararmış düğmelerinden iltihap akan radyolarda Jay Jay Johanson sesiyle beslenir, yırtık Converse'lerinde kurtlu kiraz yetiştirir, obsesiftir, kustuğu bar tuvaletlerini bekaretiyle vaftiz eder, rüyasında boğarak öldürür kendisine benzemeye çalışan annesini, iğdiş edilmiş çekirgeler besler dev kibrit kutularında.

2) A.A.B. kadını, çocuksu aksesuarın dışavurumcu bir plastikle teşhir edilmesine dayalı eklektik bir moda anlayışını benimser; el çantasına tırmanmaya çalışan tembel örümcek ya da kadife pantolonunun arka cebine diktirdiği, kocaman ağızları ve pörtlek gözleriyle zırlayarak adet gören Anglo-Japon yaratıklar gibi...

3) A.A.B kadını tehlikelidir. Çünkü bir aksesuar olarak sahip olduğu bedeninin ölümcül soğuk enerjisi, ancak karşı tarafın dönüştürülmemiş, yalın libidinal arzusuyla etkileşerek devinim kazanır.

4) A.A.B. kadını, her koşulda hiçbir sıkıntı çekmeden yaşayabilir. Bunun en önemli nedeni, ilk bakışta zayıf görünen vücudunun 'arzu' değil (onu arzuluyorum) 'dürtü' (onu, onun arzusuyla yok ediyorum) koduna dayalı bir mekanizmayla çalışıyor olmasıdır.

5) A.A.B. kadını, kendisine bakıldığı kadar gerçektir. Kendisine getirilen yorum kadar vardır. Onun dışında, sonsuz bir uzamda ve zamanın dışında bekletilmiş geçici bir dosyadır. Kandan nefret eder, vücudundaki tüm kanı ahududu sakızı çiğneyerek topraklar.

6) A.A.B. kadınının vücudu, kendisine, yasadışı oyuncak fabrikaları tarafından sunulmuş bir dekordur. Onu biraz yakından incelediğinizde, bedenini örten cildimsi dokunun, üzerine zehir atılmış silikonlu çilek tarlası olduğunu anlarsınız.

7) A.A.B. kadının sıktığı parfüm, animasyon karakterlerin çizildiği mumlu kağıttan üretilir. Bu yüzden ateşe verildiklerinde, mumlu parfüm kokusunun yerini küflü ağaç kokusu alır.

8) A.A.B. kadını kendini boya virüsüyle besler. Vücuduna aldığı her virüs, onu biraz daha güçsüz kılarken, ağrılı bir ölümsüzlük ve sonsuz bir sado-mazoşizm duygusu katar yaşam alanına.

9) A.A.B. kadınının vücudunda herhangi bir bölgeye bastırıp elinizi çektiğinizde, tazyik yiyen organın uzun süreler beyaz rengini koruduğu görülür. Bunun en önemli nedeni, kan hücresinde bulunan 'karar' mekanizmasının 'naftalinli orman' kokusuyla tarumar edilmiş olmasıdır.

10) A.A.B. kadını, sevişirken eriyeceğine dair irrasyonel korkuyu bahane ederek sevişilecek her düzlemi, salak bakışlı kocakafalı karakter yüzüklerinin dizili olduğu parmakları yardımıyla fiskeleyip yok eder. O, sadece kravatlı tavşanlar ya da bir deri bir kemik kalmış karizmatik kanserli müzisyenler tarafından düzülme fantezilerine açıktır.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kontr-Gestus


Kendi gerçekliği içinde yaşayan arzu jesti, üzerine bulaştığı bedeni rüya olarak algılar.

O'nun Listesi

Viva el Surrealismo!


Lautreamont, 'beautiful as the chance meeting on a dissecting table of a sewing machine and an umbrella' demişti. Şarkıları ameliyat masasının (nikah masasının anatomik versiyonu) kendisi olan bay Besen, albüm kapağında en azından şemsiyeyi tutturmuş.

8 Ağustos 2010 Pazar

Guattari ve Tactile Deney


Deney No - 132
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Félix Guattari

Renk: Kireçle kapatılmış duvar yazısı.
Koku: Doğumevi.
Dokunsal: Mısır koçanıyla vajinal mastürbasyon.
İşitsel: Pompalanan tansiyon cihazı.
Tat: Çürük incir.

Foucault ve Tactile Deney


Deney No - 131
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Michel Foucault

Renk: Pederast.
Koku: Apartman boşluğu.
Dokunsal: Yosun tutmuş iskele ayağına sarılmak.
İşitsel: Karıştırılan oyun kağıtları.
Tat: Islak kibrit çöpü.