Jouissance’ı yönlendirme (müstehcen ), kontrol etme (soru) ve düzenleme (daha) üzerine oldukça buyurgan bir soru, sanıyorum Badiou’cu bir yaklaşım tasarladınız (1. teori ).ve bende bu emirden kurtulmak üzere fotoğraflardan uzaklaşarak soru biçiminize yönelik varsayımlarda bulunuyorum
Görüngü ile şey arasındaki ayrım ancak ve ancak gösterenin müdahalesi tarafından yapılandırılmış istek uzamı dahilinde korunabilir.(2. teori ) görüngesel perdenin ardından hiç bir şey yoktur. Yalnızca fantazmagorileri şey'in farklı şekillerine giren bakış vardır.
Matematiksel açıdan değerlendirildiğinde ise ters açılarının ölçüsü birbirine eşittir.
Pekala, sorduğum soruyu ılıman paranoyalarınızdan uzaklaştırmak ve yanıtını da en az kendisi kadar 'buyurgan' bir hale getirmek düşüncesindeyim. Bu amaç doğrultusunda size, 2003 yılında çekmiş olduğum Alfabetik Düşler filminin 'O' harfine bir göz atmanızı salık vereceğim (3.teori).
Fantezi ve paronaya kopmaz biçimde birbirine bağlıdır, atıfınıza itaat etmemi buyurmuşsunuz, inançla göz attım (Fransız masallarının efsanevi budalası Martin’e ithafen)…sahnenin acımasız anlatısal mantığından koparak; O halde fiilen kandırılan masum ve aptal olan izleyiciye_büyük ötekinin ta kendisine_ uyguladığınız sansür söz konusu, izleyiciler olarak bizim gün geçtikçe kirlenen zihnimizi harekete geçirip geçirmemekle ilgilenmiyorsunuz büyük ötekinin fark etmemesi gerektiği ilgilendiriyor sizi (4. teori)
Göstergenin çözümleme birimi olması gerektiğinden hiç emin değilim ve göstergenin söylemsel pratiklerde yeniden konumlandırılmasının gerekli olup olmadığını soruyorum.
Teşekkür ederim, yazacaklarım artık, söz fazlası.. Gerçeklik deneyimimiz virtüelleştikçe ve karşımızdaki bu yüzeyde beliren görüntülere dönüştükçe, bu yüzeye ekle(mle)nmeye direnen o bölünmeyen kalan da, yine aynı nisbette o ölü diri hayatın korkunç bir kalıntısı olacak. sanırım filmlerinizde hayatın şekilsiz, ölü diri tözüne dair imgelerle dolup taşmasında hayret etmemek gerek. ha bu arada acılı Oedipusun meşhur cümlesi vardır ölümlü bir insana lütfedilmiş olan en büyük ödül hiç doğmamış olmaktır. Kürtajla alınmış olan çocuklar bir anlamda doğmamış olmayı gerçekten de başarmış olanlar değiller mi? Kalanla başa çıkmanın yolu olarak yüzleşmeyi redderek idealleştirmelerle örtmek ve soylu insanlık imgelerinin altına saklamak… Poe’nin meşhur hikayesinin Bay Valdemar, hipnoz altında öldüğüne inandırılır. uyanır uyanmaz da, bu korkunç deneyi seyretmekte olanlara yalvarmaya başlar: Tanrı aşkına!-çabuk-çabuk! Beni uyutun-ya da çabuk!-uyandırın beni çabuk! SİZE SÖYLÜYORUM ÖLDÜRÜN BENİ! Oedipus örneğinde olan budur, trajedinin başladığı andan itibaren her şeyin gösterdiği üzere,oedipus toprağın cürufundan daha fazlası değildir.
keşke gereksinimsiz kardeş slavoj zizek'ten alıntıladığını söyleseydi. şahsımıza münhasır fikirlerimiz olmasa da, fikirleri olanlara saygı duyalım en azından. üzüldüm buna.
Eklentisellik zorunlu olarak tanımlanmamış bir süreçtir.,yazı da tipik ve kusursuz ikamedir,çünkü ikamenin kendini ikamenin ikamesi olarak (zizek tamamen lacanın kopyasıdır )imin imi olarak,zaten imleyen bir sözün yer tutanı olarak verdiği noktayı mimler;cümlenin özgü yerini,bir cümlenin yeri tutulamaz bir özne tarafından şimdi ve burada söylendiği tek defayı değiştirir ve karşılığında sesin sinirini alır.başlangıçtaki ikilenmenin yerini mimler.herşeyi yazıldığı gibi söyleme kalkarsak konuşurken okumuş oluruz.
Yukarıdaki.
YanıtlaSilVe doğru yanıt nedir? Ya da var mı bir yanıt?
YanıtlaSilElbette var Unisom.
YanıtlaSilYalnız yanıtınız pek müstehcen oldu. :)
YanıtlaSilyukarıdaki resimde, öfke, acı , hırçınlık aşağıdaki resimde ise ölüm var. sanırım ölüm daha müstehcen.
YanıtlaSilJouissance’ı yönlendirme (müstehcen ), kontrol etme (soru) ve düzenleme (daha) üzerine oldukça buyurgan bir soru, sanıyorum Badiou’cu bir yaklaşım tasarladınız (1. teori ).ve bende bu emirden kurtulmak üzere fotoğraflardan uzaklaşarak soru biçiminize yönelik varsayımlarda bulunuyorum
YanıtlaSilGörüngü ile şey arasındaki ayrım ancak ve ancak gösterenin müdahalesi tarafından yapılandırılmış istek uzamı dahilinde korunabilir.(2. teori )
görüngesel perdenin ardından hiç bir şey yoktur. Yalnızca fantazmagorileri şey'in farklı şekillerine giren bakış vardır.
Matematiksel açıdan değerlendirildiğinde ise ters açılarının ölçüsü birbirine eşittir.
Pekala, sorduğum soruyu ılıman paranoyalarınızdan uzaklaştırmak ve yanıtını da en az kendisi kadar 'buyurgan' bir hale getirmek düşüncesindeyim. Bu amaç doğrultusunda size, 2003 yılında çekmiş olduğum Alfabetik Düşler filminin 'O' harfine bir göz atmanızı salık vereceğim (3.teori).
YanıtlaSilhttp://surrealismus.blogspot.com/search/label/Alfabetik%20D%C3%BC%C5%9Fler
Fantezi ve paronaya kopmaz biçimde birbirine bağlıdır, atıfınıza itaat etmemi buyurmuşsunuz, inançla göz attım (Fransız masallarının efsanevi budalası Martin’e ithafen)…sahnenin acımasız anlatısal mantığından koparak; O halde fiilen kandırılan masum ve aptal olan izleyiciye_büyük ötekinin ta kendisine_ uyguladığınız sansür söz konusu, izleyiciler olarak bizim gün geçtikçe kirlenen zihnimizi harekete geçirip geçirmemekle ilgilenmiyorsunuz büyük ötekinin fark etmemesi gerektiği ilgilendiriyor sizi (4. teori)
YanıtlaSilGöstergenin çözümleme birimi olması gerektiğinden hiç emin değilim ve göstergenin söylemsel pratiklerde yeniden konumlandırılmasının gerekli olup olmadığını soruyorum.
Teşekkür ederim, yazacaklarım artık, söz fazlası..
YanıtlaSilGerçeklik deneyimimiz virtüelleştikçe ve karşımızdaki bu yüzeyde beliren görüntülere dönüştükçe, bu yüzeye ekle(mle)nmeye direnen o bölünmeyen kalan da, yine aynı nisbette o ölü diri hayatın korkunç bir kalıntısı olacak. sanırım filmlerinizde hayatın şekilsiz, ölü diri tözüne dair imgelerle dolup taşmasında hayret etmemek gerek. ha bu arada acılı Oedipusun meşhur cümlesi vardır ölümlü bir insana lütfedilmiş olan en büyük ödül hiç doğmamış olmaktır. Kürtajla alınmış olan çocuklar bir anlamda doğmamış olmayı gerçekten de başarmış olanlar değiller mi? Kalanla başa çıkmanın yolu olarak yüzleşmeyi redderek idealleştirmelerle örtmek ve soylu insanlık imgelerinin altına saklamak…
Poe’nin meşhur hikayesinin Bay Valdemar, hipnoz altında öldüğüne inandırılır. uyanır uyanmaz da, bu korkunç deneyi seyretmekte olanlara yalvarmaya başlar:
Tanrı aşkına!-çabuk-çabuk! Beni uyutun-ya da çabuk!-uyandırın beni çabuk! SİZE SÖYLÜYORUM ÖLDÜRÜN BENİ! Oedipus örneğinde olan budur, trajedinin başladığı andan itibaren her şeyin gösterdiği üzere,oedipus toprağın cürufundan daha fazlası değildir.
http://bebekmavisiuykular.blogspot.com/2012/08/mustehcen.html
YanıtlaSilkeşke gereksinimsiz kardeş slavoj zizek'ten alıntıladığını söyleseydi. şahsımıza münhasır fikirlerimiz olmasa da, fikirleri olanlara saygı duyalım en azından. üzüldüm buna.
YanıtlaSilbu arada blog çok güzel.
Eklentisellik zorunlu olarak tanımlanmamış bir süreçtir.,yazı da tipik ve kusursuz ikamedir,çünkü ikamenin kendini ikamenin ikamesi olarak (zizek tamamen lacanın kopyasıdır )imin imi olarak,zaten imleyen bir sözün yer tutanı olarak verdiği noktayı mimler;cümlenin özgü yerini,bir cümlenin yeri tutulamaz bir özne tarafından şimdi ve burada söylendiği tek defayı değiştirir ve karşılığında sesin sinirini alır.başlangıçtaki ikilenmenin yerini mimler.herşeyi yazıldığı gibi söyleme kalkarsak konuşurken okumuş oluruz.
YanıtlaSil