30 Temmuz 2012 Pazartesi

30 Temmuz 2012 - Rüya

Türkiye Arıcılık Vakfı, ülkede arıcılığın gelişmesi ile ilgili bir konuşma yapmam için beni Ankara'ya çağırıyor. Onlara sinemacı olduğumu anlatmam hiç bir işe yaramıyor ve kendimi arı şeklinde tasarlanmış altın mikrofona konuşma yaparken buluyorum. Arıların anaerkil sosyalizm için çalışan hayvancıklar olduklarını ve tam da bu noktada ataerkil-faşizan karıncalardan kesinlikle ayrılmaları gerektiğini söylüyorum. O sırada, konuştuğum arı şeklindeki altın mikrofon koluma düşüyor ve iğnesi damarımı parçalıyor. Bir yandan kolumdan kan fışkırırken diğer yandan konuşmaya devam ediyorum. Arıcılığı yok edenlerin, arı yuvalarını çimento ile kapatanların ve kraliçe arıların kadın haklarını yok etmeye çalışan feminist grupların, 80 dönemi darbeciler ile birlikte yargılanması gerektiğini söylüyorum. Müthiş bir alkış kopuyor. O sırada dinleyici kadınlardan biri, kalabalığı yararak elinde sıkı sıkıya tuttuğu 'Karı Değil Arıyız' yazılı pankartı havaya kaldırıyor. Sonrasında 'vız vız' sesleri çıkararak kendini yere atıyor. Histerik bir hezeyanın pençesinde yerde kıvranırken kot pantolonunun düğmelerini çözmeye başlıyor ve pantolonunu kasıklarına kadar indiriyor. Tanık olduğum bu baştan çıkarıcı sahneye rağmen konuşmamı sürdürüyor ve arıların sağlıklı bal yapabilmeleri için muhafazakar Endonezya köylerinden çiçek ithalatına kesinlikle son verilmesi gerektiğini, onun yerine Çinli çiçekçiler ile anlaşılmasının elzem olduğunu ifade ediyorum. Kasıklarına kadar indirdiği pantolonuyla tozun toprağın içinde debelenen kadın, bu kez de külotunu yavaşça indiriyor. O an gördüklerim karşısında şaşırıyorum çünkü altıgen şeklindeki bir arı peteğinin kadının cinsellik organına dönüşmüş olduğu gerçeğiyle karşılaşıyorum. Aniden debelenmeyi durduruyor kadın ve gözlerini bana doğru dikiyor. Kolumdaki kan akışının giderek hızlandığını hissediyorum. O sırada petek şeklindeki organından simetrik ve ritmik bir biçimde arılar havalanmaya başlıyor. Çok geçmeden yüzlerce arı koluma saldırıp kanımla besleniyor. İğnelerin acısına rağmen olgun tavrımı zedelememek adına aynı yüz ifadesiyle kalakalıyorum. O sırada 100 kilonun altında olmayacak şekilde arı kostümü giyinmiş 20 kadın, alkışlar arasında konuşma yaptığım meydana çıkıyor. Kan revan içinde kalmış bedenime zerre kadar ilgi göstermeyen kadın korosu, Zülfü Livaneli'nin 'Kan Çiçekleri' isimli parçasını çok sesli olarak söylemeye başlıyor. Kolumdaki arıların yoğunluğu şarkı ile birlikte artıyor. İğnelerinin acısı dayanılmaz oluyor. Her şeye rağmen son sözü söylemek için kürsüye düşmüş mikrofona doğru yaklaşıyorum. Tam nefesimi kontrol altına almışken altın mikrofonun kanatları birdenbire çırpmaya başlıyor. O kadar güçlü çırpıyor ki 'arı mikrofon', bir süre sonra havalanarak kalabalığın üzerinde hızla kayboluyor. Gözlerimi kapatmadan önce gördüğüm son gördüğüm sahne, kolumu saran yüzlerce arı ve devasa popolarını sallayarak çok sesli türküler okuyan kadın korosu oluyor.

1 yorum:

  1. Film izliyorum sanki, rüyalarınızı bu kadar net hatırlamanız ne hoş.

    YanıtlaSil