Beyoğlu Pasajı'nın alt katındaki boş masaların birinde vakit öldürüyordum. İki masa ötede, yanıma gelmek ve birkaç söz edebilmek için kıvranan bir kızın farkında oluşum, ağır akmakta olan zamanı biraz daha çekilebilir kılıyordu. Sonunda dayanamayıp aksak bir el işaretiyle çağırdım kızı. Soluk soluğa bir hevesle koşar adım gelip oturdu yanıma.
- Merhaba, söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Uzun zamandır sizi ve filmlerinizi takip ediyorum. Hayatımın Özeti'nden Klecks'e dek bana yaşattığınız o olağanüstü duygusal serüvene inanamazsınız, adım Çiçek.
Bastırılmış libidonun, Çiçeğin avuç içlerinden boşalarak buharlaştığı o an dilimini farklı bir ayrıntıyla dağıtmak istedim.
- Kışın ortasında dahi göbeği açıkta bırakma takıntısı ile engellenmiş gebelik arzusu arasındaki bağlantıyı biliyor olmalısın.
- Bilerek açıkta bırakmadım göbeğimi. Sadece üzerimdekiler iki beden küçük.
- Pekala, anlat bakalım Çiçek, nedir filmlerimde seni bu denli etkileyen?
- Bilmiyorum, şey gibi, hani uzun zamandır söyleyecek bir sözünüz vardır da bilemezsiniz ya, sonra kalkıp biri çıkar ve sizin yerinize konuşur, öyle bir şey.
Bu saçmalıklara dayanma gücümü sorgulamak için saatime baktım. On dakika sonra 'Çokkültürcülük ve Anti-kapitalist Spiral' konulu konferansa katılmak için başka biriyle buluşacaktım. Biraz daha sabredebilirim diye düşündüm.
- Çiçek, 'Zizek' adını duydun mu hiç?
- Ne güzel, adıma benziyor, hayır duymadım.
- Zizek fallusu, ezici erkeğin kudret simgesi olarak değil, tam tersine büyük ötekinin öznenin başarısızlığını telafi ettiği bir protez olarak tanımlar. Sana inandırıcı geliyor mu bu?
- Bilmem, düşünmedim hiç. Ama isterseniz biyoloji öğretmenime telefon edip onun ne düşündüğünü öğrenebiliriz.
- Konunun biyolojik olduğuna dair inancının kaynağı nedir Çiçek?
- Fallus dediniz ya.
Çiçeğin, eğitilmemiş kadın toplumu içinde fallus değil belki ama bir beyin protezi işlevi gördüğüne inandığım o dakikalarda içimdeki sıkıntı giderek büyümekteydi. Son bir çabayla ortamın havasını dağıtmaya çalıştım.
- Çiçek, ayakkabının bağını çözmeni istiyorum.
- Sağ mı, sol mu?
- Farketmez, hadi başla çözmeye.
Hem modern ve hem de klasik kesimi aynı ara yüzeyde barındıran güzel, siyah ayakkabıları vardı.
- Oldu işte!
- Tebrikler Çiçek. Şimdi sağ ayakkabının topuğuyla, bağını çözdüğün diğer ayakkabının topuğuna baskı yapıp, ayakkabını ayağından çıkarmanı istiyorum.
- Tamam yaparım. Bir yandan da sorunuzu düşünüyorum. Şu protez meselesiyle ilgili soruyu.
Siyah ayakkabının içinden çıkan ve çorabın transestetik dokusu arasından görünen kırmızı ojeli ayağın ayakkabı üzerindeki duruşu, bağırsaklarıma tarifsiz bir ağrının saplanmasına neden olmuştu. 'Genital Öncesi Cinsel Duraklara Zaman Yolculuğu' isimli organik bilim-kurgu kitabından öğrendiğim kadarıyla anal dönem civarında seyrediyor olmalıydım.
- Şimdi Çiçek, sandalyemi senin sandalyene biraz daha yaklaştıracağım. Sakın kendi sandalyeni gereksiz bir beden lapsusuyla geri çekme. Bana saygı duyduğunu biliyorum ama yine de olduğun yerde kal olur mu?
- Tamam, peki.
Sandalyemi Çiçeğin sandalyesinin tam cephesine sürdüm.
- Şimdi ayağını yavaşça kaldırıp avucumun içine yerleştir.
- Bakın işte bunu yapamam. Özür dilerim.
- Neden Çiçek?
- Çünkü size olan saygımın yara almasını istemiyorum.
- Bak Çiçek, Bunuel’in filmlerinde basit bir arzu vardır ve bu arzu, filmin sonuna dek imkansız bir biçimde asla gerçekleştirilemez. Oysa biz izleyiciler, filmin başından itibaren bu arzunun nasıl gerçekleşmesi gerektiğini çok iyi biliriz. Burada senle ben arasında, daha doğrusu benim içimde, yine basit bir arzunun varlığından söz etmek mümkün. Üstüne üstlük, bu arzunun nasıl gerçekleşmesi gerektiğini ikimiz de biliyoruz. Hadi, şimdi uzatma da ayağını avcumun içine koy!
- Özgeçmişinizde Bunuel'i sevdiğiniz yazıyor. Bunu yaparsam ideal sinema anlayışınızı zedelemiş olmaz mıyım?
- Tıpkı adın gibi ince düşünüyorsun Çiçek. Ama biz bir sinema filminde değiliz değil mi? İstersen emin olmak için sanat tarihi öğretmenini arayabilirsin. Erich Fromm, 'İnsanda Yıkıcılığın Kökenleri' kitabının birinci cildinde, engellenmiş bir arzunun insanda nasıl saldırganlığa dönüştüğünü anlatır. Okumuş muydun o bölümü?
- Fromm’dan sadece 'Sevme Sanatı'nı okudum. Orada karşımızdakini sevmek için önce kendimizi sevmemiz gerektiğini anlatan bir bölüm vardı. Altını defalarca çizmiştim o bölümün. İsterseniz fotokopisini çekip size gönderebilirim.
- Peki Çiçek, gönder ama lütfen dediğimi yap önce.
- Çok istiyorsanız peki, sizin dediğiniz gibi olsun.
Çorabın üretim biçimi ve üretim ilişkilerine dair tüm tarihsel töz, politik imgesinden soyutlanarak tıpkı besili bir güvercin gibi avucuma konuverdi. Çorabın içinde şekillenen ayak, biraz soğuk olmasıyla birlikte ereksiyon sınırlarımı zorlayan statik bir ideolojiyle tüm ağırlığını hissettirdi. Bu soğuk ideolojiyi ağzıma götürmem için hemen her şey hazırdı. Bir şey dışında, Çiçek!
- Şimdiye kadar her şey istediğimiz gibi gitti değil mi Çiçek?
- Ne istediğimden pek emin değilim ama siz öyle diyorsanız.
- Kesinlikle öyle! Ama şimdi senden bu güzel iletişimi nasıl noktalayacağımızı tahmin etmeni istiyorum. İki tahmin hakkın var.
- Bir düşüneyim, ayağımı bırakacaksınız?
- Bilemedin, sıra ikinci hakkında.
- Ayağımı tutmaya devam edeceksiniz?
- Hiç şaşırmadım ancak yine bilemedin.
- Madem yitirdim haklarımı, siz söyleyin o halde.
- Ayağını ağzıma götürüp bir süre orada tutacağım.
- Ne?!
- Sakın ayağını avucumdan çekeyim deme! Ne demişti Fromm, arzu engellendiğinde yırtıcı bir kaplana dönüşür.
- İyi ama arzunuz çok sapıkça geliyor kulağa.
- Sapıklık nevrozun negatifidir, korkacak birşey yok.
- 12 yaşımdan beri bayılma nöbetleri geçiriyorum. Lütfen ayağımı bırakın, aksi halde bayılabilirim.
- Histerik bayılmalar, bayılmanın protezidir Çiçek, kaygılanma lütfen!
- Size inanmıyorum.
- İstersen fen öğretmenini arayabilirsin, ama şimdi şu ayağını öpmeme izin ver.
- Sadece filmlerinizde sapkın imgeler kullandığınızı düşünüyordum. Lütfen yanılmamış olduğumu söyleyin bana.
- Kafandaki ideal kahraman mitosu ölüyor Çiçek, bırak ölsün. Kendi içindeki solmuş bahçeyi ancak böyle sulayabilirsin: 'Sevme Sanatı' 4.bölüm.
- Lütfen bırakın ayağımı!
- İnan, ezici erkeğin kudret simgesi değilim ben.
- İnanmıyorum size!
- Meteorologlara de inanmıyoruz ama söylediklerini yapıyoruz. Soyun diyorlar soyunuyoruz, sıkı giyin diyorlar, giyiniyoruz.
- Peki, anlaşılan kurtulamayacağım... Söylediğinizi yapacağım ama bundan pek hoşlanacağınızı sanmıyorum.
Büyük kas gücü gerektirmeyen bir hamleyle Çiçeğin avucumdaki ayağı yavaşça yüz hizama yükseldi. Sonrasında ağzımın içine doğru yapılanan bu diz altı erotizmi, umulmadık bir tatla karşı karşıya bıraktı beni. Paslı vida tadına karışmış polyester tadına benzeyen bu iştahsızlık yaratan sert kütle, ağzımın içinde dolaşmaya başladı. Tam o sırada Çiçeğin gözyaşlarına hakim olamadığını gördüm. Gözyaşları hızlanırken, Çiçeğin kalçasında garip bir kıpırdanma oluştu. Bir yandan ayak kütlesini ağzımda tutmaya çabalıyor, diğer yandan kızın kalçasındaki insanüstü devinime odaklanmaya çalışıyordum. W.Reich'ın cinssiz kalça ereksiyonu dediği şey bu olmalı diye düşündüm. Sonrasında gördüklerim, Reich ile konu arasında kurmuş olduğum zoraki çabayı yerle bir etti. Çiçeğin bacağı, yavaşça kalçasından ayrıldı ve bacağın kökü, halının çiçek motifleri üzerine düşüverdi. Kızın ağlaması güçlenmişti. Ağzımda ayak, düşen 'şeyin' kime, daha doğrusu neye ait olduğunu algılamaya çalıştım. Öznesinden koparak hızla nesneleşen bir düşüncenin mitoloji yaratmadaki şiirsel ustalığına dair okumuş olduğum bir yazıyı hatırladım. Gördüğüm her anı 'yazı dizgesi' olarak kodlama sapkınlığım, ancak gündelik gerçekte kalmaya çabalayan bir zihnin dilbilimsel savunma mekanizması olarak açıklanabilirdi. Ağzımdaki ayağı tükürdüm ve refleks bir devinimle dudaklarımı gömlek kolumla sildim. Bunu gören Çiçeğin ağlaması durdu ve negatif bir ivmelenmeyle ağlama gülmeye, hatta kahkahaya dönüştü. Şaşkınlıkla kıza baktım. Ağlarken aniden gülmeye başlayan kadınlardan, gittikçe ivmelenerek kurutma moduna geçen bir çamaşır makinesinden korktuğum kadar korktuğumu saklayacak değilim. Benzer bir korkuyu yaşarken, yeni yeni uyanmaya başlayan süperegomun etkisiyle yerdeki kansız bacağı alıp kıza uzattım. Çiçek, protez bacağını yerine monte ederken gayet soğukkanlı bir tercihle şunları şöyledi:
- Ne demiş Zizek: 'Fallus, ezici erkeğin kudret simgesi değil, tam tersine büyük ötekinin öznenin başarısızlığını telafi ettiği bir protezdir.'
manidar olmak senin patalojin sanırım.
YanıtlaSiltarzın iyi.
Thank you sir!
YanıtlaSilbir şey yazmak istedim,
YanıtlaSilYazabildin mi peki?
YanıtlaSilçok zorlama ya da basit olmasından korktum ama bir işaret de bırakmak istedim.
YanıtlaSil