Bu filmi, ego idealimin sınırlarını ödünç heveslerle kasıp gevşeten, kendimi tanıma nefretime katkıda bulunan, silik bir cesaret gibi hayatıma girip de varlıklarını sözcükler arasında unutmuş olan, tanrı vergisi dengesizliğimi sakat bir at gibi koşturan, bedenimi oluşturan harfleri kendilerinden uzak bir nefesle içlerine çeken, hileli bir mercek gibi arzu odağımı sürekli değiştiren, aşkın bir ucunu makaraya bağlayıp da başkalarından çaldığım düşsel cehennemime kafa üstü sarkan ve onarılmaz cehaletleri altında atmakta olan korkak bir damar gibi ense kökümde yitip giden kadınlara adıyorum.
hımm, varlık ile yokluk arasındaki bu ruh hali, yok saymadığımız/sayamadığımız olayları, dramatize etme isteğimize direnebildiğimiz ölçüde eğlenceli olur.
YanıtlaSilmamafih bir de direnemeyenlerimiz var. -burada soru sormayı uygun bulmadığım için soru cümleciği oluşturmuyorum, ama direnemeyenler için ne düşündüreceğinizi de merak etmiyor değilim-
Direnmek, böylesi bir durumda kendi karşıt sarmalı olan direnememe tavrıyla yakın bir ilişki içersindedir. Direniş, direnemiyor olmanın sizin deyiminizle dramatize olmuş halidir.
YanıtlaSilKendini olan biten karşısında -konu gereği aşk- salıvermek, yani hayatı minimalize ederek acıya karşı daha büyük bir acıyla baş eğmek, yaşanan olumsuz sürecin üstesinden gelmenin tek yoludur.