Yazan: Serane Alexandrian
Çeviri: Tan Tolga Demirci
Bulunmuş nesne: Bulunmuş nesne, diğer pek çok sayıdaki nesnenin içinde dikkati çeken nesnedir. Genellikle eski moda olan ve pratik işlevini yitirmiş bu nesnenin kökeni bilinmezliğini korur. Sürrealist yorumlar, bulunmuş nesnenin, çözümüne uğraşılmış pek çok soruna sürpriz bir yanıt sağlamada yetkin olduğunu göstermiştir. Giacometti tarafından bulunan bir maskenin, onun yarım bıraktığı heykelin üzerinde yeniden yoğunlaşmasına yardım ettiği, bilinen bir gerçektir.
Doğal nesne: Bu bir bitki kökü ya da deniz kabuğu olabilir ama sürrealistler, genelde taşları tercih etmiştir. Breton pek çok kereler, taşların keşfiyle ilgili grup gezileri organize etmiştir. Bir keresinde Seine nehrinin atıklarında, ‘işaretlerin ve izlerin ülkesi’ olarak tanımladığı mineral bir krallığa rastlamıştır. Taşların yorumu, şiirsel anlamı doyurup geliştirecek bir yöntemi de beraberinde getirir. La Langue Des Pierres’de Breton, bu kültün yöntemlerini açıklar: “Taşlar, -özellikle kireçli taşlar- onları duymak isteyenlerle konuşur. Konuşma derinliği, dinleyicinin kapasitesine göre gerçekleşir; dinleyicinin bildiği ‘şeyden’ bilmeyi arzuladığı ‘şeye’ doğru...” Çiseleyen yağmurlu bir günde taşların yatağına doğru yapılan keşif, Breton için dünyevi bir cennetin üzerinde yürümenin muhteşem bir yanılsamasıdır. Ayrıca Breton, şans eseri bulunan bir taşın, uzun süre ve güçlü arzular ışığında aranan bir taştan daha değerli olduğunu ifade etmiştir.
Anlamlandırılmış-bulunmuş nesne: Genelde el sihriyle garip biçimler kazandırılmış nesnedir. Özellikle Dominquez bu konuda oldukça beceriklidir. Örneğin ‘Arrival Of The Belle Epoque’ (1936), kalçalarından fotoğraf çerçevesiyle ikiye kesilmiş bir kadın yontusu üzerinedir. ‘Never’ (1938), yapıtı ise dinleme borusundan kadın bacaklarının çıktığı beyaza boyanmış eski bir gramofonu konu alır.
Anlamlandırılmış-doğal nesne: ‘The Garden Of Giacometti After Max Ernst’s Visit’, bu konuya en iyi örnektir. 1934 tarihinde Max Ernst, Giacometti’nin yaşadığı evin yakınlarında bir akarsuda bulduğu granitten iri parçalar toplar ve onları boyayarak ya da içlerini oyarak nesneler üretir. Bu çalışma, onun ilk yontu yapıtlarının da temelini oluşturur.
Hazır yapıt: Bu terim yalnızca endüstriyel olarak tüketim hizmetine verilen, işlevi, ‘asıl işlevinden’ saptırılmış ve ‘sürekli üretim’ bağlamından uzaklaştırılmış nesneler için kullanılır. Örneğin 1916 yılında Marcel Duchamp, gri çelik bir tarağı almış ve üzerine ‘yüksekten akan üç, dört damlanın acımasızlıkla ilgisi yoktur’ diye not düşmüştür. Bu ibareyle tarak, ‘tarama’ işlevinden saptırılmış ve sanatçının öznelliği sınırlarına girmiş olmasından dolayı da yüksek derecede dokunulmazlık sağlamıştır. Duchamp, daha sonraları bu düşünceyi arıtarak ‘mitolojik hazır yapıt’ üretmeye koyulmuştur. Örneğin onun ‘Why Not Sneeze’ (1921) yapıtı, bir kuş kafesindeki mermerden yapılma şeker küplerinden, bir adet termometreden ve bir adet mürekkep balığı kemiğinden oluşur. Türün yaratıcısı Marcel Duchamp’ı izleyen Man Ray’in ‘Gift’ (1921) yapıtı ise alt yüzeyinden çiviler çıkan bir ütüyü konu almasıyla önemli bir hazır yapıt olarak kabul edilir.
Assemblage: Bir yontu oluşturacak şekilde doğal ve bulunmuş nesnelerin bir araya gelmesiyle oluşur. 1939 yılında André Masson, oldukça kayda değer asemblajlar üretmiştir. Bunlardan ‘Bottom Of The Sea, Caryatid And The Great Lady’, Brittany sahilinde kendi tarafından bulunan materyallerden oluşur.
Anonim nesne: Bir tabloya ya da yontuya monte edilen ve çıkarıldığında yapıtın anlamını bozacak nesnelerdir. Miro, bu bağlamda oldukça meşhur yapıtlar üretmiştir. Bunlardan biri, bir süs iğnesi ve bir kuş tüyünün el değmemiş bir tuvale iliştirildiği ‘The Spanish Dancer’ (1928) yapıtıdır. Nesnenin bu şekliyle kullanımı, kolaj tekniğini çağrıştırır.
Hayali nesne: ‘Les Vases Comminicants’ (1932) kitabında Breton tarafından tanımlanan, üretimi için mutlak sözelliğe ya da keskin bir açıklamaya gereksinim duyulan, ‘yapılması olası’ nesnedir. Hayali nesne hiç varolmayabilir ama bu olmama durumu, izleyende onun varlığına dair bir his ve şiirsel bir pişmanlık duygusu yaratabilir. Örneğin Giacometti tarafından tasarlanan ‘The Invisible Object (1934-35), boşluğu ya da olmayan bir nesneyi sıkıca kavramış bir kadın yontusunu görselleştirir; nesne olmasa bile Giacometti tarafından onun olmayan ‘varlığı’, bir imge ve hatta bir ‘nesne’ olarak vurgulanır. Diğer örnek, Man Ray’in ‘Destroyed Object’idir. Nesne, Man Ray’in yaktığı ve yok oluşunun her anında fotoğrafladığı bir nesnedir.
Düşlenmiş nesne: En kayda değer olanı, Meret Oppenheim’ın ‘Cup, Saucer And The Spoon In Fur’ (1936) yapıtıdır. Benzer biçimde Dominquez tarafından yapılan kırmızı satenle süslenmiş el arabası ile Kurt Seligmann’ın kanatlanmış çorba kasesi de düşlenmiş nesne örnekleridir. Ek olarak bu terim, fantastik bir mizansenle ifşa edilen hemen her nesneye uygulanabilir.
Kutu: Bir kutu içinde sunulan çeşitli öğelerin bir araya gelmesiyle oluşan nesnedir. Sürrealist arkadaşlarına rağmen sürrealizmden sürekli uzak kalmış Joseph Cornell, kutuların en büyük yaratıcısı olarak bilinir. 1930 yılında Cornell, Ernst’in ‘La Femme 100 Tétes’ yapıtından esinlenerek kolaj yapmaya başlar. Onun ilk kutu tasarımı, ‘Fantastik Sanat, Dada ve Sürrealizm’ sergisinde, 1936 yılında gösterilir. Cornell’ın alt yüzeyleri gazete kağıdıyla ya da astronomik yazılı kağıtlarla kaplanmış camdan yapılma kutuları, küçük şişeler, kristal küpler, toplar ve kuş tüylerinin etkileyici bir düzende bütünleşmelerinden oluşur.
Optik mekanik nesne: 1920 yılında Marcel Duchamp, New York’ta ilk optik makinesi üzerine çalışmalara başladı. Motoru, siyah ve beyaz cam parçalarından oluşan beş plakayı döndüren bu aygıt, optik bir yanılsama yaratıyordu. 1925 yapımı olan ikinci optik makine ‘Rotary Demi-Sphere’ ise Jacques Doucet tarafından ısmarlanmış ve finansı da yine onun tarafından sağlanmıştı. Bu aygıt, bakır bir disk tarafından çevrilmiş koca bir küreden oluşmaktaydı. Duchamp’ın 1935 yılında Lépine’de gösterdiği diğer bir aygıt ise (Rotoreliefs), ön ve arka yüzeyleri 12 spiral tasarımı delen altı mukavva diskten oluşmuştu. Üç disk gramofon masasında dönerken, gittikçe büyüyen biçimlerin etkileyici görüntülerini yaratıyordu; tıpkı canlanarak dans eden çiçekler gibi...
Şiir obje: Breton tarafından keşfedilen ve yalnızca onun tarafından uygulanan bu yöntem, şiirsel bir bildiri oluşturacak biçimde nesnelerin sözcüklerle kaynaşması yoluyla ortaya çıkar. Örneğin ‘Communication Relative To Objective Chance’ (1929), kaplama tahtasının üzerine yazılmış bir metin ve o metnin yine tahta üzerinde sıralanmış nesnelere yaptığı göndermelerden oluşur.
Seyyar ve sessiz nesne: Giacometti, ‘The Hour Of Traces (1930) yapıtıyla yöntemin altında yatan düşünceyi fişekler. Bu yapıtta tahta bir top, keman telinin yardımıyla hilal formuna asılı durmaktadır. Bununla birlikte Giacometti, ‘Devrimin Hizmetinde Gerçeküstücülük’ dergisinin üçüncü sayısında buna benzer pek çok tasarımını yayınlamış ve çocukluk döneminden kalma anılarıyla tasarımlarını görsel bir metin formunda birleştirmiştir. Daha sonraları Giacometti, kendi keşfine olan ilgisini kaybetse bile ‘seyyar - sessiz nesne’ yöntemi, sürekliliğini korumuştur. Örneğin Calder’in mobilleri, tıpkı Giacometti’nin nesneleri gibi izleyiciye sataşan ve ilgisini çeken benzer yapıt nesnelerden oluşur.
Sembolik işlevsel nesne: Giacometti’den esinlenen Dali’nin buluşudur. Dali bu nesneyi, öznel sapkınlığın yapıtı olarak kabul eder. Tıpkı kadın ayakkabısının içine konulan bir şişe süt gibi. Ona göre öznel sapkınlık, libidonun bastırılmış arzularını dışa vuran ve telafi edici hazzın boşalımına izin veren bir statüdür. Yine onun tarafından üretilen ‘The Aphrodisiac Jacket’ (1936) yapıtı ise bir ceketin üzerine iliştirilmiş, içinde nane şekeri olan elli adet bardaktan oluşur. ‘Atmospheric Chair’, oturma yeri çikolata parçalarıyla kaplanmış, bir ayağı kapı koluna dayandırılmış ve dengesi bozulmuş bir sandalyeyi anlatır. ‘Hypnagogic Clock’, bir somun ekmeğin içinde pişirilmiş ve içinde farklı renklerde kuş tüyü kalemler olan on iki mürekkep şişesinden oluşur. Dali, sembolik işlevsel nesne yöntemiyle ilgili olarak, ‘müzeler, yararsız nesnelerle dolup taşacak. O vakit, bu lüzumsuz yapıtları çöllerde saklayacak özel kulelere gereksinim duyulacak’ demiştir bir keresinde. Dali gibi Valentine Hugo da beyaz iplik ağı tarafından kuşatılmış, biri zar taşıyan beyaz ve diğeri ise kırmızı iki elden oluşan sembolik işlevsel bir nesne tasarlamıştır.
Tarafsız takdim edilen nesne: Bu terim, Gherasim Luca tarafından ilk kez ‘Le Vampire Passif’ (1945) kitabında (sürrealist hareket içersinde nesnenin psikolojisini yorumlayan resimli kitap) kullanılmıştır.
Varlık nesne: Dali’nin, Marshal Ney’in sisler içinde gösterdiği bir heykelinden örnekle Minotaure dergisinde tanımladığı (varlık nesneler, uzayın yabansı vücutlarıdır) nesnedir. Makale, ‘sembolik işlevsel nesnenin’ özneye kattığı karakteristik çeşnisi üzerinedir. Jean Benoit da ‘varlık nesne’ bağlamında garip törensel kostümler hazırlayan bir başka sanatçıdır. 2 Aralık 1959 yılı Paris’inde, sadece sürrealistler için sahneye konan ‘Execution of the Will of the Marquis de Sade’ oyunu, Jean Benoit’nın 50’li yıllarda yaptığı kostümlerin yeniden üretimini görselleştirir. Bir kazaktan, madalyondan, maskeden, kanatlardan, harmonik olmayan ayakkabılardan ve koltuk değneklerinden oluşan kostüm tasarımları, onun için insanoğlunun özgürlük totemini canlandıran önemli unsurlardır. Benzer biçimde Bellmer’in ‘Doll’ serilerinde olduğu gibi insan varlığını nesneleştiren diğer yapıtlar da ‘varlık nesne’ sınıfında değerlendirilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder