Çocukluğumun tatil günlerinin birinde, gelecekte kendisini 'kadınlığın ek almamış hali' olarak tanımlayacağım Adjani'nin şu klibini izlemiştim. Müziğin sıradanlığına rağmen beni doğrudan doğruya bu 'otomat' kadının çocuksu histerisine hapseden ve onun doyurulması olanaksız arzusuna tampon olamadığım için kendimi insafsızca suçlamama neden olan Şey'i merak edip durdum.
8-10 yaşlarındaydım. Klibi izledikten hemen sonra, evin 'girilmez' odalarının birinde tüm görkemiyle ışıyan Türkçe sözlüğü alıp klip süresince gördüğüm bazı nesnelerin anlamlarını aramaya başladım. Ayna, akvaryum, armağan, balık, çekiç, göz, havuz, Isabelle, kadın, kadınlık, yapmacık... Hiçbiri yoktu sözlükte, hiçbirini bulamadım. Hepsi anlamsızdı, sözün, sözcüğün dışındaydı sanki. Temsil edilemez olanın açtığı boşluk duygusundan ve en çok da Isabelle'in 'arzu makinesi' gözlerinden kaçarak annemin özenle hazırladığı kahvaltıya sığındım.
Az önce, yani yıllar sonra ve biraz da kazara karşıma çıkan bu klibi, geçmişimden gelen bir fazlalıkmış gibi kabul ederek bir kez daha izledim. Aynı müzik, aynı sıradan müzik! Sonra nesneler, hiçbiri eskimemiş, hepsi aynı büyüklükte, aynı bedende, yerli yerinde!
Az önce, yani yıllar sonra ve biraz da kazara karşıma çıkan bu klibi, geçmişimden gelen bir fazlalıkmış gibi kabul ederek bir kez daha izledim. Aynı müzik, aynı sıradan müzik! Sonra nesneler, hiçbiri eskimemiş, hepsi aynı büyüklükte, aynı bedende, yerli yerinde!
Evimin 'girilmez' bir odası yok. Evimde sözlük de yok. Bu yüzden klipte geçen ve çocukluğumu kışkırtan aynı nesnelerin sözcük temsillerini İnternet'ten araştırıyorum. Tarihe şükür hepsi sözlükte; hepsi de uzun yıllar boyunca ve takıntılı bir biçimde kendini tekrar eden yaşanmışlık içinde 'anlam'ı yakalamış, bulmuş gibi. Biri dışında: 'Isabelle'.
Her isim, yıllar geçtikçe zamanın hızında aşınarak birer nesneye dönüşse de 'Isabelle' isminin hala bir nesnesi yok, anlamı da yok. Onun arzusu, girdap yaratan koskoca bir deliğin çevresinde, aynı/sabit yörüngede ve yitip gitmeye karşı mekanik bir dirençle dönmeye devam ediyor. Bir türlü doymak bilmiyor, doyuramıyorum. Isabelle'in ötekilerden çaldığı bakışlarında aynı çocuksu histeri. Bakışıyoruz, doymuyor, doyuramıyorum. Ne bakışı bir isme dönüşüyor, ne de ismi bir nesneye. Bakıyorum sözlüğe, bakışıyoruz, olmuyor, bulamıyorum. Isabelle yok, hiç olmadığı kadar yok. Annem de yok, kahvaltı da. Isabelle'in gözlerinden kaçarak fazlasıyla geciktirdiğim öğle yemeğini yemek için Büyük Balıkçılar Sokağına inmeye karar veriyorum.
Meraklısı İçin Işıyan Türkçe Sözlük:
..Hiç bir şeyden tat alamadığını düşünüp en acı şeyin tadına bakıyorsun, sonra o acıdan kurtulmak için en tatlının tadına bakıyorsun. Ağzında acı bir tat kalıyor. ama acıya dayanmamı sağla yanda aldığın o tatlı şeyden başkası olamıyor. zamanla her şey eski haline dönüyor, yine tatsız bir hal alıyor..
YanıtlaSil