Çeviri: Tan Tolga Demirci
Jan Svankmajer söyleşisi
Soru: Öncelikle Jan’dan şu anda yaşamakta olduğumuz ‘popüler piyasa’ zihniyeti ile kitleler için üretilen ve onlara istediklerini sunarak mutlu olmalarını sağlayan sinemanın ilkeleri hakkında bir şeyler söylemesini istiyorum.
Svankmajer: Sizin de ifade ettiğiniz üzere ‘popüler piyasa’ zihniyeti, yalnızca izleyicinin mutlu olma amacına endekslidir. Oldukça zahmetli görünen bu süreç, benim hiç de içinde olmadığım piyasanın talepleri ile yakından ilgilidir. Gerçekten de tüm bu olup bitenler ilgi alanımın oldukça dışında.
Soru: Sanatçının birincil görevi ve onun sinemasal anlamda kendini dışavurması ile ilgili tanımları açar mısınız?
Svankmajer: Benim için filmlerim birer oto terapidir, onları bu şekilde kullanıyorum. Her zaman olmasa da çoğu zaman işe yarıyor. Bir film bittiğinde yenisine başlıyorum. Aslında oto terapi, yalnızca film yapım sürecini esas alıyor. Filmi çekmeye başladığımda terapi de kendiliğinden ortaya çıkıyor ancak ondan sonrası tam bir ölüm elbette.
Soru: Film yapım süreci, bitmiş olan filmin kendisinden daha mı önemli demek istiyorsunuz?
Svankmajer: Elbette! Çünkü sürrealistler her zaman sanatın üretim sürecini sanatsal yapıtın kendisinden daha önemli olduğunu vurgulamışlardır.
Soru: Peki bu durum, film üretme disiplininizi nasıl başkalaştırıyor? Yöntemeleriniz diğer sanatçıların üretim biçimlerinden farklı mı?
Svankmajer: Filmle uğraşan diğer insanların nasıl bir yöntem geliştirdiklerini bilmiyorum. Sadece kendim için konuşabilirim. Benim için yaptığım film, kurguya başlayıncaya kadar açık bir süreç içerir. Senaryoyu sırf bütçeyi çıkarabilsin diye yapımcı için yazarım. Sonrası önemsiz, yazdığım senaryoya yeniden dönmem bile. Çekimlerden önce her gün yaptığım şey, sadece programlamadır. Ancak çoğu zaman günün sonunda, üzerine not aldığım kağıtları bile kaybederim. İşte o andan itibaren yalnızca kendi filmimi çekiyor olurum. Bu şartlar altında yapılan film, başlangıcından sonuna dek yalnızca bir doğaçlamadan ibarettir. Örneğin son filmim Lunacy’nin çekim süreci benim için oldukça özeldir. Çünkü sahip olduğumuz materyali idareli kullanmak zorundaydık. Klaketsiz çalışıyorduk. Bu yüzden film yalnızca kafamın içindeydi. Ne çekeceğimiz konusunda benden başka kimsenin en ufak bir fikri yoktu. Kurgu operatörünün yapacağı görevi de üstlenmiştim çünkü bir çekimden sonra hangi çekimin geleceğini bilmiyordu kimse.
Soru: ‘Lunacy’ filminizi ‘Conspirators of Pleasure’ çalışmasından ayıran da bu olmalı.
Svankmajer: ‘Conspirators of Pleasure’ filminin çekimleri çok daha zordu. Çünkü yazılı bir senaryo yoktu ortada. Filmi 20 dakikalık bir kısa film olarak tasarlamıştım ancak çekimler sırasında birdenbire epizotlarda görünen karakterlerin birer ‘ana karakter’ olmaları gerektiğini farkettim. Böylelikle fikrimi değiştirdim ve yapımcıya bu hikayeden bir uzun metraj çıkarmak istediğimi söyledim. Sonrasında adamcağız uykusuz geceler geçirdi elbette.
Soru: Tam da bu noktada Jaromir Kallista’nin (Svankmajer’in yapımcısı) tüm film kariyeri boyunca Jan ile birlikte çalıştığını vurgulamak isterim... Sevgili Jan, yaptığınız filmlerin neredeyse tamamında gündelik gerçeklikle animasyonun bütünleştirildiğine tanık oluyoruz. Örneğin ‘Conspirators of Pleasure’ çalışmasında animasyonun filmin neredeyse tamamına hakim olduğu ortada. ‘Lunacy’de ise filmin ritmini belirleyen bir unsur olarak animasyonun öne çıkarıldığını görüyoruz; filmin bütününde olmasa bile en azından nesnel aksiyonu kırarak onu yorumlayan bir süreç olarak.
Svankmajer: Aslına bakılırsa animasyonla nesnel gerçekliği bütünleştiren bir yönetmen olmak, ne ana hedefim, ne amacım ve ne de arzum. İçerik neyi gerektiriyorsa onu yapıyorum. Bu yüzden ‘Conspirators of Pleasure’ filminde animasyon, içerik gereği filmin tamamında kullanılırken, ‘Lunacy’ filminde ise aynı teknik, biçimsel anlamda, filme mutlak ritmini kazandıran bir sürece hizmet edecek şekilde kullanıldı. Öyle ki bu filmde animasyon, ana öyküye metaforik olarak bağlanan bir paralel içerik taşıyor. Böylelikle de tüm filmin duygusal akışını derinleştiriyor. Elbette diğer yorumlara karşı değilim. Dilediğiniz gibi düşünebilirsiniz.
Soru: Filmde sıkça görülen ‘et’ metaforunun aslında ne anlama geldiği üzerine kafa yormak meselesi de size mi kalmış diyorsunuz?
Svankmajer: Sadece ‘et’ değil, tüm film için geçerli bu. İmgesel filmin, yorumlama çeşitliliği üzerine bize tanıdığı en önemli ayrıcalık da budur. Gördüğünüz şey bazen çok tuhaf, bazense çok açık olabiliyor. Örneğin ‘Otesanek’ filmi İsrail’de gösterildiğinde, bir bayan çıkıp, filmin kesinlikle İsrail ile ilgili olduğunu söylemişti. Başta çok şaşırdım ancak kadının, sunduğu iddia üzerine mantıklı yorumları vardı. Bana, filmdeki aile ile İsrail’in aslında aynı durumda yaşıyor olduklarını söylemişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder