26 Mart 2012 Pazartesi

26 Mart 2012 - Rüya



Chris Rea'nın sonunda Türkiye'de konser vereceğini ve o günün bugün olduğu haberini uzun süredir görmediğim bir kadından telefon mesajı olarak alıyorum. Apar topar taksiye biniyor ve şoföre konser mekanı olarak yaşadığım evin adresini veriyorum. Az sonra evin bahçesinde toplanmış geniş çaplı bir kalabalık görüyorum. Taksi şoförüne vatandaşlık numaramı söyleyerek para vermeden iniyorum taksiden. Müthiş bir kıskançlıkla bahçedeki kalabalığı yararak benim adıma ayrılan en öndeki araba koltuğu şeklinde dizayn edilmiş yere oturuyorum. Yanımda beyaz topuklu ayakkabılarıyla Chris Rea'nın 'On The Beach' klibinde oynayan kadın oturuyor. Ona Türkçe, Rea'nın sahneye çıkıp çıkmadığını soruyorum. O da İngilizce, henüz çıkmadığını, muhtemelen köpeklerine süt verdiğini ancak bahçedeki kalabalığın onu mutlu etmeyeceğini çünkü giderek yaşlandığını söylüyor. Ben de ona kendisinin neden yaşlanmadığını, klipteki aynı görünümü nasıl olup da hala koruyabildiğini soruyorum. Hiç de tekin olmayan, olağanüstü bir gülümseyişle sorumu savuşturuyor kadın. O anda kalabalıktan alkış sesleri yükseliyor ve Chris Rea sahneye çıkıyor. Ancak daha dikkatli baktığımda, onun Rea'ya benzeyen başka biri olduğunu görüyorum. İnsanlar duruma aldırış etmeksizin adama eşlik etmeye devam ediyor. Yanımdaki kadına dönüp söylediği parçanın adını soruyorum. Yüzüme bile bakmadan, şarkıya aşık olmuş tavırlarla parçanın bir Berlioz cover'ı olduğunu ama artık sesimi kesmem gerektiğini çünkü onu rahatsız ettiğimi söylüyor. Ben de büyük bir hışımla yerimden kalkıp apartmana giriyorum. Dairemin önünde bir sürü fotoğrafçının, muhabirin birikmiş olduğunu görüyorum. Onlara kapımın önünden defolup gitmelerini aksi taktirde polis çağıracağımı söylüyorum. İçlerinden birisi, gerçek Chris Rea'nın dairemde olduğunu ve İngiliz polisiyle birlikte yatak odamda korsan albüm olup olmadığını araştırdığını söylüyor. Ben de kendimden emin tavırlarla Rea'nın albümlerinin orijinal olduğunu ancak onu dinlerken yaşadığım aşkların sahne olduğunu vurgulayarak açık olan kapıdan içeri giriyorum. Evin koridorunda mini etekli bir sürü kadın, imza istemek için Rea'nın yatak odamdan çıkmasını bekliyor. İçlerinden birinin bronz bacaklarında Rea'nın 'Dancing With Strangers' albümünün dövmesi var. Bana sırayı bozmamam gerektiğini söylese de onu dinlemeden yatak odama dalıyorum. Chris Rea yatağıma uzanmış, psikanaliz üzerine tuttuğum notları Türkçe olarak okuyor. Beni görünce doğrulmaya çalışıyor ancak belindeki ağrı buna müsaade etmiyor. Ölümünün an meselesi olduğunu, beni görmek için buraya geldiğini ve yaşlı yüzünü kimseye göstermek istemediğini söylüyor. O sırada dışarıda konser vermekte olan sahte Chris'in 'Love's Strange Ways' parçasına ait gitar solosu duyuluyor. Gerçek Chris'e, sahte Chris'in kim olduğunu soruyorum. Acı bir gülümsemeyle onu tanımadığını, muhtemelen hatırlayamadığı ve onun mirasına konmak isteyen kardeşlerinden biri olduğunu söylüyor. Duyduklarım karşısında tuhaf bir ağlama arzusuyla müzik dolabımı açıp Rea'nın kasetlerine göz atıyorum. Sonra bronz bacaklı kadından aldığım ilhamla 'Dancing With Strangers' albümünün kaset versiyonunu çıkarıp Chris'in yanına gidiyorum. Bu albümün özellikle 'Auf Immer Und Ewig' şarkısının lise hayatımdaki önemini, hatta bu şarkı yüzünden, adı Clare olan İngiliz bir kadınla neredeyse evleneceğimi söylüyorum. Sonra da sözüne ettiğim parçanın aslında 'On The Beach' albümünde olduğunu hatırlayıp utancımdan yerin dibine giriyorum. Chris, ciğerleri çıkarcasına öksürüyor sürekli ve ölmek üzere olduğunu yineliyor. Ona yaşadığım anılarla birlikte kaseti armağan etmek istediğimi, kabul ederse çok mutlu olacağımı söylüyorum. Öksürüğü aniden kesiliyor Chris'in ve kaseti dinlemek istediğini söylüyor. Büyük bir hazla kaseti kasetçalara takıyor ve yazısı kullanılmaktan silinmiş PLAY tuşuna basıyorum. Ancak o anda büyük bir utançla nereye saklanacağımı bilemiyorum çünkü başka bir grubun Türkçe şarkısı çalmaya başlıyor. Şarkı, sahte Chris'in dışarıda çaldığı şarkıya aniden senkronize oluyor. Gerçek Chris, gözleri kapalı, kıpırtısız öylece yatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder