25 Kasım 2008 Salı

Tüm Zamanların Yan Koltukta Oturan Kadınlarına...



Yan koltukta oturan ve henüz tanıştığınız bir kadınla tatile çıkma arzunuz, kullanmakta olduğunuz arabaya karşı teslimiyet odağınızı güçlendirir. Arabanın kadını taşıyor olması, varılacak hedefe yaklaştıkça arabaya karşı duyacağınız tarifsiz bir suçluluk duygusunun da en önemli nedeni olacaktır. Bu duygunun anlamı, eski sevgiliniz ve araba arasında kurduğunuz duygusal benzeşimle yakından ilgilidir. Arabanın hem eski sevgili formunda kendisini ve hem de işlediğiniz bu affedilmez günaha rağmen yanınızdaki kadını taşıyor olması, onu, ne kadar itaat ederseniz bir günah geriye düşeceğiniz ilahi bir güce dönüştürür. Bu gücü arabaya kazandıran bir başka neden de hiç şüphe yok ki arabanın her şeye rağmen sessiz kalarak yoluna devam etmesindeki erdemin kendisinde gizlidir. Ayak bileklerinin ‘özgür beden duruşu’ ardına düşen çırılçıplak çırpınışı, olağandışı bir güçle haz ve kaderi birbirine karıştıran dev bir miksere dönüşür. Radyoyu açamazsınız. Beklenmeyen bir haberle karşılaşmaktan korkarsınız. Camı açamazsınız. Yarısı içinde kalmış bir dondurma ambalajı kılığında asfalta düşüp paramparça olmaktan korkarsınız. Yanınızdaki kadın, önceden işlenmiş günahlarınızın şeffaf bir ceset torbası içindeki cisimleşmiş halidir. Kullandığınız arabaya yalvarırsınız. ‘Lütfen’ dersiniz, ‘lütfen bize zaman içinde yol aldıran mekanik aksamının gizlerini bahşet!’ Dile gelmez araba; eski sevgiliniz suskunluğunu korur. Yan koltukta oturan kadın bir sigara daha yakar. Cama doğru uzatılmış bir çift ayakkabı, eril sesten boşalan ‘a benim canım oğlum, ne kadar kadın seversen bir kadın geriye düşersin’ öğüdünü yol boyunca başınıza kakar. Yol gittikçe uzar, arzunuz, kapıları kireçlenmiş son model bir mahkeme salonunun suç odağına dönüşür. Eski sevgilinizin ses vermesi için vites küçültürsünüz, olmaz! Yanınızdaki kadının ses vermesi için vites büyültürsünüz, olmaz! Ayakkabıların cama yansıyan, yani yansıtan ile yansıyan arasındaki yarı idealist uzamı mutlak yanılsamaya dönüştüren estetiği, giderek kendi pisliğine yakaran bir kara sineğin ‘önceden kestirilemeyen’ kaderiyle ilişkilenir. Bir sonraki benzin istasyonuna kadar nefes tutma oyunu oynarsınız, olmaz! Bir önceki sevgilinize kadar gözlerinizi kapama oyunu oynarsınız, olmaz! Boğamazsınız kendinizi ya da bir türlü gerçekleşmez beklediğiniz kaza... Camdaki ayakkabılar, eziyeti içinde saklayan kuyruksuz birer notadır artık, yalnızca onların sesi duyulur. Şöyle derler çukura düşen arabanın mekanik aksamını da yanlarına alarak: “Ne yaparsan yap, koskoca bir sileceğin mekanik büyüsü, düşünsel bir ayakkabı izini silmeye yetmeyecektir!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder