Julie Delarme,
Klorlu suyun derinlerinde ve zamansız görülen bir düşün manyetik etkisi altında eğilip bükülmekte olan havuz fayansları gözlerin, kendisine bile inanmayan inatsız bir ruhun bohem vücudundan kopup gelmiş gibi. Tasarım zırhına yenik düşerek esnemeksizin sonsuza uzanan bir tramplenden bakışlarına değil ancak baktığın noktaya kafa üstü çakılmak, şu üç sesin duyumuna engel olamıyor nedense: a) Yüzme zevkini gerçeklik ilkesiyle takas eden ebeveyn gürültüsü, b) Aniden fren yaparak verdiği tüm kararları kararsızlığa dönüştüren henüz terk edilmiş kadın nevrozu, c) Yapıştırdığı sakızları takip ederek oyun kağıtlarından yaptığı evin içinde yolunu bulmaya çalışan küçük kızın ayak sesleri...
Kahve falında, kahve falı baktığını gören birisinin kendi şizofrenik ikizi ile aynı zamanda, aynı anı yaşıyor olmasına benzer biçimde, ben de baktığın yerde, baktığın yer olmanın hazzını yaşıyorum. Sahip olduğun ses ve beden, sen yaşadıkça birbirinden ayrılıp uyumsuz bir yaşam jestine dönüşecek. İşte o zaman görüşme anı gelecek! Duruşundaki sır, dudaklarından içeri sızıp ortak ve tartışmasız bir anlam alanı yaratacak. Boynundan aldığı güçle tersine açan çimentodan yapılma bir çiçek olan yüzün, kendini dünyanın trajedisine kurban eden ikinci el bir İsa figürüne dönüşecek. İşte o zaman sana inanma anı gelecek! Duruşundaki ‘poz’, kendi etinden sıyrılıp ideolojisi alınmış bir meydan anıtıyla yer değiştirecek. Bekliyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder