Tan Tolga Demirci ile Flapmag dergisinden Yağmur Güvenç konuştu:
Soru: Kolaj çalışmalarınızda tek kareye yerleştirilmiş görsel bir kurgu mevcut. Aynı zamanda sürrealist bir yönetmensiniz. İki tür görüntünün arasında nasıl bir bağ var?
İki tür görüntü, bilinçdışının işleyiş süreçlerinin doğrudan sonucu olan çok katmanlı bir gösteren zinciriyle birbirine bağlı. Her ne kadar 'kolaj' ve 'film', teknik ve narratif anlamda farklı üretim koşullarına sahip de olsa sürrealist üretim disiplini kapsamında aynı fantastik kurgunun birer parçası konumundalar. Birinden diğerine geçiş, ancak bilinçdışının söylem ağına takılmakla mümkün.
Soru: Bu geçişlerdeki üretim sürecinizden bahseder misiniz?
Kolaj mizanseninin gerçekleştiği anı ve taşıdığı anlamı sinematografik bir kurgu yapısı üzerinden işlemeye çalışıyorum. Dolayısıyla vurguladığım her detay, kendi öncesi ve sonrasına dair fantastik bir öykü ortaya çıkarıyor. Doğrusal zamanın tek boyutlu algı sürecinden hayli uzak olan bu sıçramalı zaman duyumu, kolajla karşı karşıya olan izleyicinin hem yapıtın dışından başka bir yapıta ve hem de yapıtın içinden kendine bakmasını olanaklı kılıyor.
Soru: Kolaj yöntemi olmadan sürrealizm neye benzerdi?
Bu soru, dadaizm olmasaydı sürrealizm, konstrüktivizm olmasaydı dadaizm ya da kübizm olmasaydı konstrüktivizm neye benzerdi sorularının devamı niteliğini taşıyor. Sentetik kübizmle; hatta Matisse'in son çalışmalarıyla 'kolaj' kavramının ilk örneklerine tanıklık ettiğimiz modernist dönem, hiç şüphe yok ki her akımla kendi kolaj mantığını özellikle siyaseten geliştirmiştir. Sürrealizmin kolaj anlayışının dadaizm çıkışlı olduğu düşünülürse, kolajsız bir sürrealizm, özellikle politik anlamda söylemini büyük ölçüde yitirmiş bir sürrealizme dönüşürdü diyebiliriz.
Soru: Blogunuzdaki bir yazınızda* bulunan alıntıda Coombs, sürrealist olanla fantastik olanı ‘...provokatif bir tepki olarak toplumun geleneklerine saldırmak ve onlara meydan okumaktır...’ diyerek birbirinden ayırmıştı. Siz hangi tür geleneklerle ilgileniyorsunuz?
Sürrealizmin gelenekler üzerindeki saldırgan yaklaşımı, dönemin burjuva toplumu ve onu oluşturan tarihsel dinamiklerle yakından ilgilidir. Özellikle ikinci manifestoyla (1929) giderek politikleşen bu saldırı, sürrealist grup içerisinde pek çok tartışmaya ve kopuşa neden olmuştur. Sürrealizmin içsel siyaset anlayışından ayrılarak kendi koşullarını oluşturan bu 'nesnel siyaset' dönemi, Coombs'un ifade ettiği üzere sürrealizmi fantastik olandan ayırmadı belki ancak yine de anlatısal anlamda büyük bir eksen kaymasına yol açtı. Ben bu anlayışın güncel-toplumsal dinamikler bağlamında yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öyle ki 'skandal' başta olmak üzere sürrealizmin genel saldırı politikasının güncel siyaset için ciddi-muhalif bir söylem oluşturamayacağına inanıyorum.
Soru: Bundan sonraki plan ve projeleriniz neler?
Sinemadan ilk bakışta oldukça farklı bir üretim disiplinine geçmiş olmanın somut sonuçlarını yakalamaya çalışacağım; ortaya çıkan kolajları ve şimdiye dek paylaşmadığım sürreal nesneleri gösteri ve sergiler yoluyla tanıtma yoluna gideceğim. Konuyla ilgili önerilere açık olduğumu söylemek isterim.
Son zamanlarda çeşitli mecralarda sanatçılara Proust Anketi’nden sorular soruluyor. Biz de özellikle sizin nasıl cevaplar vereceğinizi çok merak ettik.
En sevdiğiniz kelime? Sürrealizm.
Nefret ettiğiniz kelime? Sağduyu.
Ne sizi heyecanlandırır? Kendi ölümümü başkasının gözünden izlemek.
Heyecanınızı ne öldürür? Hazzı gerektiğinden fazla ertelemek.
En sevdiğiniz ses nedir? Maldoror'un şarkıları.
Nefret ettiğiniz ses? Yere düşen kredi kartları.
Hangi mesleği yapmak istemezsiniz? Tenis hakemliği.
Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz? Bir taşla iki kuş vurmak.
Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz? Jacques Vaché.
Nerede yaşamak isterdiniz? 1924-1939 yılları arasında Paris'te.
En önemli kusurunuz nedir? 'Kendim' ve 'olmak istediğim kendilik' arasındaki mesafeyi koruyamamak.
Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi? İnanmadığım bir fikri başkalarına inandırmak.
Kahramanınız kim? Lady Gradiva.
En çok kullandığınız küfür? Blyat!
Şu anki ruh haliniz nasıl? Hatırlamadığı bir şeyi unutamayan birinin ruh hali gibi.
Hayat felsefenizi hangi slogan özetler? "Güzellik ya sarsıntılı olacak ya da hiç olmayacak"
Mutluluk rüyanız nedir? Kadınlar tuvaletinde bulduğum bir anahtarın tüm kapıları açması.
Sizce mutsuzluğun tanımı? Aynı kadını yeniden sevmeye çalışmak.
Nasıl ölmek isterdiniz? Bir kamyon dolusu kadın ayakkabısı içinde boğularak.
Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın kapıda size ne söylemesini istersiniz? Her zaman olduğu gibi geciktiğimi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder