Aile fotoğraflarını teşhir etmekten çoğunlukla kaçınmışımdır. Bunun nedeni, Engels'in "The Origin of the Family, Private Property and the State" makalesine duyduğum zoraki militan saygı değil elbette! İşin içinde başka şeyler de var; örneğin 'geriye dönüp baktığımda' diye başlayan cümlelerin aslında hangi zamanı referans aldıklarını bilemeyişimdeki çaresizlik var. Sonra, nesnel süperego düzeyinde 'adam gibi adam' olamayışımdaki 80'li yılların yapısal utancı var. O yılları ergen ya da post-ergen olarak yaşayanlar bilir, utancın oluşabilmesi için iki temel unsur yeterliydi: 'Arkadaş olabilir miyiz' sorusunun karşı cinsiyet tarafından mutlak reddi ve ıslak mayonuzun Renault 12'nin muhteviyatı belirsiz koltuğunda bıraktığı ve kıçınızla hiç de ilgisi olmayan o 'mutlak soyut' iz! 'Anal cüruf' adını verdiğim o hayaletimsi izle bağlantım neyse ki 1992'den sonra tamamıyla kesildi.
Lafı daha fazla uzatmadan, daha fazla utanmadan ve daha da geriye dönmeksizin, aile temsili olan babamın adıyla (nom de MON père) çekmiş olduğum bir fotoğrafımı paylaşıyorum sizlerle. İlksel kastrasyon sürecinin giderek kendi fütüristik metaforlarına ufalandığı ve nihayetinde kaygıyı tuhaf bir 'kendini izleme' hazzına dönüştürdüğü böylesi bir ikili aile saadeti içinde olmaktan mutluluk duyduğumu saklamayacağım sizden.
Bana çokça sünnet fotoğraflarımı hatırlatan ve toplumsal anlamda 'kusurlu-mühürlenmiş' ama yine de domuz gibi sağlıklı olduğumu çağrıştıran şu oral sağaltım ritüelinin, devamını bir türlü sağlayamadığım kendi soy ağacımı da bir biçimde sulamasını diliyorum.
Tanrı Engels'i, aileyi ve her daim anarşist 20 yaş dişlerini kutsasın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder