27 Mayıs 2009 Çarşamba

Pars Pro Toto



Manzaranın asılı olduğu coğrafi yalnızlığı keskin bir erik çekirdeğiyle parçalayarak onu belli belirsiz içimizden gelen tekil bir acının çerçevesine taşıdık. Bana 'ellerin temiz mi' diye sordun. Ellerime baktım. Avuçlarım kan içindeydi. 'Temiz' diye söylendim. Saçlarını okşamamı istedin. Ancak bunu yaparken kesinlikle önüme, sadece önüme bakmam gerektiğini söyledin. Elimi saçların arasına soktum. Köklerine doğru sıcaklık artıyordu. 'Sıcaklık' dedim, 'bu sıcaklığı yaratan enerji nereden geliyor?' Elimi sertçe tutup saçlarından uzaklaştırdın. Avuçlarımdaki kan pıhtılaştı. Ayağa kalkıp denize doğru yürüdün. Her rüzgar esişinde saçların savrulamadan kopmaya başladı. Her rüzgarda onlarca zamanlık saç yığını, başından ayrılarak yere ve oradan da denize karışıyordu. Şimdiye dek hiç görmediğim uzun ve yılansı deniz canlıları, saç parçalarını çiğnemeden yutuyorlar ve fazlasını isteyen gözlerle ayak uçlarına bakıyorlardı. Aniden orada öylece oturmakta olan bana döndün:

- Soluk vererek harcanan zamanı geriye almanın bir yolu var mıdır? 

Kendilik dışından kendimi tanımaya çalışan acınası bir gezgin tonuyla konuştum: 

- Yiv yerleri kanlanmış bir girdap gibi çekiliyorum içine. Kan kozası kabarıp da uzayda kapladığı yeri kadınsı bir duruşla izlediğinde mutluluk ve mutsuzluk, aynı gülümseyişe oturuveriyor. Sen geleceğimden gelen ve yaptığım her yanlışta giderek eriyen mum gövdeli tepkisin. 

Kollarını iki yana açtın ve yeniden denize döndün. Neredeyse tüm saçların dökülmüştü. Rüzgar durdu. Bacaklarını birleşik duruma getirdin ve denizle seni ayıran yükseltinin kenarına biraz daha yaklaştın. Ayak parmakların yükseltiyi aştı. Başımı kaldırmam yasaktı. Olan biteni sadece göz ucuyla izleyebiliyordum. Sonra biraz daha aştın yükseltiyi, sonra biraz daha! Vücudunu kıpırdatmaksızın sadece yüzünle döndün bana. Manzara ve boşluk aynı gülümseyişte kayboldu. Vücudun öne doğru eğildi. Dengesizliğin riski, düşüyor olmanın kararlılığına dönüştü. Denize doğru ivmelendi elbiselerin. Pergel iğnesi ayakların, geometrik düzeni altüst eden bir yarım daire çizdirdi bedenine. Ve tam göz ucumdan kaybolurken seslendin: 

- Aynı anda arzu eden nefeslerimizi sakla!

7 yorum:

  1. Delikanlı, uzun seneler boyunca, kadının arkadan görüntüsüne tanıklık etmiş ve yıllar yılı da sözkonusu kadıni o hiç söylenmemiş ya da söylencelere uzak kalmış yüzüyle yadsınmaz bir merak unsuru olmuştu insanlığın kanlı kaderine...
    ''t - 99''
    Kaderimiz arasında ne fark var?

    yüzünü dönen tüm kadınlar için
    mariaa

    YanıtlaSil
  2. Träume sind wie ferne Wolken
    denen andre folgen
    solang es Leben gibt
    sag mir, sag wohin sie treiben
    wo sie einmal bleiben
    weiss nur der Wind...

    YanıtlaSil
  3. What does it matter how many lovers you have if none of them gives you the universe?

    J.Lacan

    YanıtlaSil
  4. 2010 yılı Agustos ayında ''tesadüfen ''okumuştum.dilimden dökülenler ''Nükte taşan katkütle dikilmeye hazır kan kokusu üzerinde taze yara ''olmuştu.nedendir bilmiyorum,inanın bilmiyorum,bunları yazanın,hiç tanımadığım bu kişinin,uçurumun kenarında ''ah korkunç yarık,zıtlıkların ölümsüz korkunçluğu,ey ulu çukur,doymak bilmez obur,ağzına düşmemekte huysuzca direndiğim için gülme bana''diye inlediğini düşündüm ve iki satırlık aldığım notu aynen kopyalıyorum ..
    İçinden gelen ses ,hep hazır ol diyor;vicdanım dediğin sesi estetize ederken dahi yalnızlığına sadık kılıp,söküp atamıyorsun içinden..
    Zorla
    Parçadan bütün yasalarına uyularak iğdiş edilme provalarında izlerken kendini,ahlaksal buyruklarını nesnelleştirdiğin yegane temsilin oluyor,zorla kopartılmış itiraf..
    suçtan arıtma mekanizmasının kolunu daha ne kadar göğsünden uzakta çevireceksin..ey..
    Sözel
    olmayan ihtarların baskısı ile gülümsemeyi öğrenmemiş yüz kasların boyanmalı…tanrılarımızın ortak bilişimidir mi ciddiyet..


    Sonra blogunuzu takip etmeye başladım nedendir yine bilmiyorum,inanın bilmiyorum işte bu öyküye takılıp ara sıra okur oldum ve her seferinde bir not aldım,oldukça garip bir durum değil mi ..yine aldığım bir notta (sanıyorum not alma eğilim bilinmeyen alan,kendine açılan bir çok kapıya denk gelir düşüncesi ) yine kopyalıyorum ..

    Gökyüzüne kayıp gidiyor bakış, kırılmış bir ayna gibi döküyor yalnızlığın parçalı acıdan titreyen kabuğunu,sessizliğin gizil olan boyutlarıyla ayaklarımdaki mavi gülüşlü kan damarlarını dondurması tesadüf değil insan,saatlerdir titreyerek dolaştım nemli sokaklar da .. kirli utancını sergilediği her kapıdan tanrıların dondurucu bakışları kondu ayak uçlarıma….hatırlatılan ölüm küskünlükleri değil yenilgim,yenilmek bilmeyen direnci…eritmek istedim inan ki,her bakışta kendi hikayesini,yanımdan geçen nefeslerin kahramanlarını soğurmak istedim ,hepsi can çekişti ayaklarımda,zamanın dudaklarından akan buzdan lav parçacıklarına dönüştü,öykü yazamadım bu gün tek tek onlara..ve ben okumak istedim yine kendi yalnızlığımı ,mekansız dondurmak istedim an’a ve nefes almaktan korkarak tükürdüm gözyaşlarımı…ağladım ağladım..’’hiç bir şey daha kusurlu değildir iki kişilik bencillikten ‘’demişti hani,işte ben ağladıkça gözyaşlarımda karakter oldu yalnızlığım, o an bana çarpan her nefes bir başka karakter oldu hepsi en şiddetli avuntularla gülümsemeye çalışırken,ben yine ağladım,en büyük kusuru işledim tek kişilik bencillik direncimle göğüs gerdim,kendime…

    Ve bu gün tekrar okudum ve insan ruhunun kendini tutkuyla ama biraz da iki yüzlülükle tanımlamasının şiddetini hissettim, sanırım bir daha okumayacağım...

    Bunları neden mi yazdım, onu da bilmiyorum…

    YanıtlaSil
  5. Bu metni, Caddebostan sahilinde yaşamış olduğum kısa bir andan esinlenerek Nisan 2009 yılında yazmıştım. Kendim dahil olmak üzere o günü ve anı bana yeniden hatırlatacak hiçbir kişi ya da nesne kalmadı geriye. Yaşadığım anın bedelini fazlasıyla ödedim! Şimdi tek istediğim 1982 yılına geri dönmek ve beden eğitimi salonunda Jennifer Jason Leigh'i dudaklarından çılgınca öpmek!

    YanıtlaSil