29 Mayıs 2009 Cuma

Hız, Çürümenin Ölü İkizidir


Adaya gitmeye karar verdik. Her karar, yok olma tehlikesine karşı iki uçlu bir savunma durumuysa, verdiğimiz bu karar birimizin yokluğunu gizliyor olmalıydı. Uçlardan biri akılcılıksa, verdiğimiz bu karar kimin ikizini görmezden geliyordu? Uçlardan biri akıl dışı olansa, verdiğimiz bu karar kimin korkularını yok sayıyordu?

Her verilen karar, verilmiş bir önceki kararı düş olarak algılar; hedefini ona kitleyerek büyük bir özenle kendini 'geçmiş' kılacak düşünceyi harekete geçirir. İleri doğru ivmelenen ancak gölgesi geriye düşen 'karar', eninde sonunda verilmiş bir önceki kararın yanıbaşında, sonraki kararın kendini düş olarak algılamasını bekler. Adaya gitme kararı, görsel bir şölen tadında orada öylece durup çürüyor olduğumuz düşüncesini 'soyut bir zaman' algısına indirger. Kendimiz tarafından üretildiğine inandığımız ve yalnızca bizim paylaşımımız sonrasında belleği kanla dolacak olan bu 'zaman', çürüyor olma düşüncesinden arındırır bizi. Hız, çürümenin ölü ikizidir.

Kader mi alışkanlık yaratır yoksa alışkanlıkları yaratan kaderin kendisi midir? Onlarca yıl öncesinden birbirimizi tanıyormuş gibi davranmamızın altındaki bu sıkıcı sırrın cevherinde saklı olan nedir? Adaya gidecek olmamız, taşıyor olduğumuz bu sırrı daha kemikleşmiş bir bilinmeyene dönüştürürken, keşfettiğimizi sandığımız 'soyut zaman' imgesi, hangi paylaşıma ve kimin tarihine aittir? Öncesinde 'mutlak bütün' düşüncesine ait olup da o bütünden cehennemi bir acıyla kopmak ile 'ikili oluş' bireyciliğini 'kader' düşüncesinin hazır cevaplılığı yardımıyla manevi bir mıknatıs gibi tek bir bütüne çekmek arasındaki 'zaman' farkını kim bilebilir? Onlarca yıl öncesinden birbirimizi tanıyor olmamız, gerçeğin en büyük kozlarından biri olan 'gelecek' dürtüsüne karşı geliştirdiğimiz en güçlü hamlelerden biri. Adaya yıllardır gidiyor olmakla ilk kez gidiyor olmak arasındaki gündelik zaman bilgisini sonsuz bir 'ilk kez gidiyor' olma düşüncesine indirgeyen bu müthiş hamlenin anlamı altında ve senin mekandan soyut 'içine' doğru yok olduğumu hissediyorum.

Adaya gitmeye karar verdik. Her zamanki gibi Kabataş iskelesinde vapurun gelmesini bekledik, sonrasında giderek yığın haline gelen insanlardan uzaklaşmak için Kadıköy iskelesinde inip adaya gittiğimizi varsaymakla yetindik.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Pars Pro Toto



Manzaranın asılı olduğu coğrafi yalnızlığı keskin bir erik çekirdeğiyle parçalayarak onu belli belirsiz içimizden gelen tekil bir acının çerçevesine taşıdık. Bana 'ellerin temiz mi' diye sordun. Ellerime baktım. Avuçlarım kan içindeydi. 'Temiz' diye söylendim. Saçlarını okşamamı istedin. Ancak bunu yaparken kesinlikle önüme, sadece önüme bakmam gerektiğini söyledin. Elimi saçların arasına soktum. Köklerine doğru sıcaklık artıyordu. 'Sıcaklık' dedim, 'bu sıcaklığı yaratan enerji nereden geliyor?' Elimi sertçe tutup saçlarından uzaklaştırdın. Avuçlarımdaki kan pıhtılaştı. Ayağa kalkıp denize doğru yürüdün. Her rüzgar esişinde saçların savrulamadan kopmaya başladı. Her rüzgarda onlarca zamanlık saç yığını, başından ayrılarak yere ve oradan da denize karışıyordu. Şimdiye dek hiç görmediğim uzun ve yılansı deniz canlıları, saç parçalarını çiğnemeden yutuyorlar ve fazlasını isteyen gözlerle ayak uçlarına bakıyorlardı. Aniden orada öylece oturmakta olan bana döndün:

- Soluk vererek harcanan zamanı geriye almanın bir yolu var mıdır? 

Kendilik dışından kendimi tanımaya çalışan acınası bir gezgin tonuyla konuştum: 

- Yiv yerleri kanlanmış bir girdap gibi çekiliyorum içine. Kan kozası kabarıp da uzayda kapladığı yeri kadınsı bir duruşla izlediğinde mutluluk ve mutsuzluk, aynı gülümseyişe oturuveriyor. Sen geleceğimden gelen ve yaptığım her yanlışta giderek eriyen mum gövdeli tepkisin. 

Kollarını iki yana açtın ve yeniden denize döndün. Neredeyse tüm saçların dökülmüştü. Rüzgar durdu. Bacaklarını birleşik duruma getirdin ve denizle seni ayıran yükseltinin kenarına biraz daha yaklaştın. Ayak parmakların yükseltiyi aştı. Başımı kaldırmam yasaktı. Olan biteni sadece göz ucuyla izleyebiliyordum. Sonra biraz daha aştın yükseltiyi, sonra biraz daha! Vücudunu kıpırdatmaksızın sadece yüzünle döndün bana. Manzara ve boşluk aynı gülümseyişte kayboldu. Vücudun öne doğru eğildi. Dengesizliğin riski, düşüyor olmanın kararlılığına dönüştü. Denize doğru ivmelendi elbiselerin. Pergel iğnesi ayakların, geometrik düzeni altüst eden bir yarım daire çizdirdi bedenine. Ve tam göz ucumdan kaybolurken seslendin: 

- Aynı anda arzu eden nefeslerimizi sakla!

24 Mayıs 2009 Pazar

Huppert ve Tactile Deney



Deney No - 112
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Isabelle Huppert

Renk: Opium.
Koku: İkinci dünya savaşından kalma gazlı bez.
Dokunsal: Kitap ayracıyla mastürbasyon yapmak.
İşitsel: Küvet deliğinden son giden su.
Tat: Kandil yağı.

Schroeter ve Tactile Deney



Deney No - 111
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Werner Schroeter

Renk: Çatapat.
Koku: Kız lisesi beden eğitimi salonu.
Dokunsal: Bir jileti ağız içersinde eğip bükmek.
İşitsel: Oyuncak kriko.
Tat: Kan pıhtısı.

22 Mayıs 2009 Cuma

Tura ve Tactile Deney


Deney No - 110
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Saffet Murat Tura

Renk: Kelebek tozu.
Koku: Kışlık pelerin.
Dokunsal: Tek ayak üzerinde sevişmek.
İşitsel: Oyuncak kürekle mezar kazmak.
Tat: Radyatör suyu.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Rimbaud ve Tactile Deney



Deney No - 108
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Arthur Rimbaud

Renk: Rüzgar.
Koku: Islak, boş balık kasası.
Dokunsal: Kendi ölümünün üzerinde dengede durmak.
İşitsel: Geriye doğru akan nehir.
Tat: Kuyu suyu.

Baudelaire ve Tactile Deney


Deney No - 107
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Charles Baudelaire

Renk: Anahtar deliği.
Koku: Yüksek ateşte kaynatılmış koza.
Dokunsal: Boğarak öldürmek.
İşitsel: Makas değiştiren yük treni.
Tat: Tıkanmış mermer damarı.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Luxemburg ve Tactile Deney



Deney No - 106
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Rosa Luxemburg

Renk: Kızıl turnusol kağıdı.
Koku: Parmak izi.
Dokunsal: İt dalaşı.
İşitsel: Taşakları alınmış puhu kuşu.
Tat: Islak sigara külü.

Nightingale ve Tactile Deney



Deney No - 105
Deney Adı - Tactile Art
Denek Adı - Florance Nightingale

Renk: İç kanama.
Koku: Basmane Garı.
Dokunsal: Ayakkabı kalıbıyla mastürbasyon.
İşitsel: Ventriküler sistol.
Tat: Hava boşluğu.