İçinde bulunduğum hayli sıkışık hayat programından bir an önce kurtulup nefes almak için Bursa'ya gidiyorum. Taksi şoförüne, yaklaşık 10 yıldır görüşmediğim eski iş arkadaşlarımdan Bayan B'nin evini tarif ediyorum. Bursa Devlet Hastanesi'nin arkalarında bir yerde duruyor taksi. Taksimetreye bakıyorum ancak ödemem gereken tutar yerine Bursa'da hangi tarihte kaç büyüklüğünde deprem olduğuna ilişkin elektronik bildiriler görüyorum. Şoföre ne kadar ödemem gerektiğini soruyorum. O da babasının az önce kalp krizi geçirdiğini, hayatının en mutlu günü olduğunu ve bir hafta boyunca müşterilerinden para talep etmeyeceğini söylüyor. Teşekkür edip taksiden iniyorum. Birkaç adım yürüdükten sonra Bayan B'nin müstakil evine varıyorum. Evin kirli-beyaz dış cephesinin üzerine çizilmiş insan boyutlarında kertenkele eskizleri görüyorum. Zili çaldıktan bir süre sonra açılıyor kapı ve Bayan B'yi 10 sene önceki haliyle görüyorum. Üzerinde krem rengi dantelli bir gecelik var. Çok sıkı ve içten sarılıyor bana. Bakışlarımın olgunlaştığını, limandaki gemileri çürümeye bıraktığımı ve yüzümde sakin bir kasabanın izlerini taşıdığımı söylüyor. Hayli yüzeysel bir kişiliği olduğuna inandığım Bayan B'nin bu denli şiirsel konuşması şaşırtıyor beni. İçeri geçiyoruz. Antika bir dolabın raflarında B'nin düğün gününe dair çekilmiş olan fotoğraflara bakıyorum. Arkada belli belirsiz bir deniz görüntüsünün olduğu fotoğraflarda B'nin üzerinde hep aynı gecelik var...
Odanın sessizliğini bozan Bayan B, benim de tanıdığım Bay A. ile on yıl önce evlendiklerini, hala evli olduklarını ve Bay A.'nın bir iş için şehir dışında olduğunu söylüyor. O an kendimi biraz huzursuz hissediyorum. Yine de cesaretimi toplayıp Bursa'ya onunla yatmak için geldiğimi, evli olabileceğini hiç düşünmediğimi ve söylediklerinin beni hayal kırıklığına uğrattığını itiraf ediyorum. Müthiş bir hüzün çöküyor Bayan B'nin yüzüne ve elimden tutup tereddüt etmeksizin beni yatak odasına götürüyor. Yatak dahil, odadaki tüm mobilyalar beyaz bir çarşafla örtülmüş. Yatağın üzerindeki çarşafı kaldıran B, yorganı sıyırıp içine giriyor. Ben de pantolonumu çıkarmadan onun yanına uzanıyorum. Yatağın soğukluğu, karşı konulması güç bir altıma işeme isteği uyandırıyor. Bir süre odanın tavanına donuk gözlerle odaklanan Bayan B. oldukça duygusuz bir ifadeyle kanser olduğunu ve birkaç aylık ömrü kaldığını söylüyor. O an evin kolonlarından kesik kesik çıtırtılar duymaya başlıyorum. Üzüntülü ve şaşkın bir ifadeyle 'kolon kanseri mi' diye soruyorum. Yanıt vermiyor. Kolondan gelen çıtırtı sesleri daha da sıklaşıyor. Korkumu gizleyerek tam yataktan kalkacakken sıkıca kolumu tutuyor Bayan B. ve mastürbasyon yapmam için yan odadaki masaya kağıt mendil ile kolonya bıraktığını söylüyor. Yanıt vermeden ağır adımlarla yan odaya geçiyorum. Mor duvar kağıtlarıyla kaplı, dolap raflarında eski kamera aksesuarlarının sergilendiği ve ölüm sessizliğine gömülmüş bu odanın zemini siyah-beyaz kare taşlarla örülmüş...
Bayan B'nin sözüne ettiği masaya doğru yaklaşıyorum. Masanın üzerine üst üste konmuş dört adet peçete ve hemen yanında siyah ispirtolu kalemle markası düzensizce karalanmış kolonya şişesini görüyorum. Ses çıkarmamaya özen göstererek sandalyeye oturup mastürbasyon yapmaya başlıyorum. İşimi kolaylaştırmak adına 'The Young And The Restless' dizisinde oynayan kadınları getiriyorum aklıma; Nikki Newman'ı, Ashley Abbott'u, Carmen Mesta'yı, Chloe Mitchell'i, Cricket Blair'i... Ve tam Katherine Chancellor'u düşünürken nihayete eriyorum. Peçeteyi ve kolonyayı 'olması gerektiği gibi' kullanıyorum. O sırada hayli güçlü bir duvar saati sesi duyuluyor. İki saniyede bir 'tık'layan ses giderek yaklaşıyor. Hızla üzerimi toplayıp ayağa kalkıyorum. Tam kapıya yöneleceğim sırada, kucağında güçlükle taşıdığı devasa bir duvar saatiyle Bayan B'yi görüyorum. Yüzünün rengi iyice solmuş. Bacakları titriyor. İyi olup olmadığını soruyorum. O da kucağındaki saati göstererek ölümünü geciktirmek için özel olarak yaptırdığını, böylelikle iki kat daha uzun yaşayacağını söylüyor. Bunu dile getirirken öylesine mutlu bir ifade takınıyor ki ben de ister istemez gülümserken buluyorum kendimi. Saatin geç olduğunu ve gitmem gerektiğini söyleyerek evin dış kapısına doğru hızlı adımlarla yürüyorum. 'Hoşça kal' bile demeden kapıyı sertçe kapatıp evden uzaklaşıyorum. Tam taksinin beni bıraktığı yere geldiğimde, 'olması gerektiği gibi' kullandığım peçeteyi masanın üzerinde unuttuğumu farkediyorum. Bay A'nın iş seyahati sonrasında peçeteyi bulma ihtimali müthiş bir kaygı duymama neden oluyor. İzlerimi silmek için yeniden eve geri dönüyorum. Bu kez zile basmama gerek kalmaksızın otomatik olarak açılıyor kapı. İçeri giriyorum. Bayan B. ile yeniden karşılaşmamak için sessizce mor odaya doğru ilerliyorum. Ancak o an gördüklerim karşısında ciddi bir nefes darlığı yaşıyorum. Çünkü siyah-beyaz taş zeminde bacaklarını iki yana açmış olan Bayan B'yi, az önce unuttuğum peçeteyle cinsel organını temizlerken buluyorum. Odanın duvarına, kaynağı belirsiz bir projeksiyon cihazından 'The Young And The Restless' dizisinin görüntüleri yansıyor. Görüntüde Cricket Blair, belli belirsiz bir deniz manzarasının önünde -düğün fotoğrafındaki manzaranın aynısı- yere yatırdığı Danny Romalotti'nin ağzına sağ ayağını sokmaya çalışıyor. Danny boğulmak üzere olmasına rağmen Cricket'in yüzünde çocuksu bir zafer ifadesi var. Yeniden Bayan B. ile göz göze geliyorum. Cricket'in yüzündeki ifadenin bir benzerini takınıyor. Cinsel organını sildiği peçetenin üzerinde küçük bir nokta halinde beliren kan, hızla dağılarak peçetenin tümüne yayılıyor. Güçlükle yerden kalkan B, üzerime doğru yürümeye başlıyor. Ne kadar kaçmak istesem de tuhaf bir biçimde olduğum yerde kalıyorum. Danny'yi ayağıyla boğan Cricket, histerik kahkahalar atmaya başlıyor. Bayan B. de bu kahkahaya katılıyor ve giderek erkeğe dönüşen sesiyle az önce kanseri yendiğini ancak yakın bir gelecekte vuku bulacak büyük bir depremin taş üstünde taş bırakmayacağını söylüyor. Sonra da elindeki kanlı peçeteyi gömleğimin ön cebine iliştirip olduğu yere yığılıyor. Kadının düşmesiyle birlikte evin kolonlarından çok daha güçlü bir ses geliyor ve sesi takiben, içinde bulunduğum odanın duvarları sarsılmaya, sıvaları çatlamaya başlıyor. Hızla mekanı terk edip dış kapıya ulaşmaya çalışıyorum. Sonunda var gücümle kendimi dışarı atmayı başarıyorum.