29 Mayıs 2008 Perşembe

Heather Langenkamp'a Mektup


Yağmur eğimli vücudun, atmosferde birbirine giderek yaklaşan iki doğru çiziyor. Doğruların kesişme noktası, utangaç bir spermin tarihsel geçmişini yeniden üretiyor. Üretilen biyolojik pıhtı, tarih ve kemik, kan ve zihin, söz ve düş arasındaki sınıf ayrımını ortadan kaldırıyor. Böylelikle çoğu zaman bir kadın olarak düşünüyorum seni; günlerden bir gün, nereden geldiği gizli tutulan bir soğuk hava kuşağının altında ve giyidiğin topuklu ayakkabılarının içinde can verecek bir kadın olarak!

Biliyor musun ki iki aşığın birbirini en iyi anladığı zaman, karşı karşıya oldukları ama kesinlikle sustukları zamandır. Konuşmak sesin hızını düşürür ve karşı tarafın geç anlamasını sağlar. Susmaksa sesin akışkanlığını yükseltir ve birden çok düşün aynı anda yorumlanması gerçeğini güçlendirir. İşte bu yüzden sessiz filmlerdeki kadınlar çok daha mutludur. Şimdi tam da böyle bir filmi sondan başa doğru izliyorken, 'sen' olmaktan duyduğum suçluluğu nasıl açıklarsın?

Umarım aklımı senden önce yitiririm...

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Kronoloji ve Sürrealizm




1916:

Andre Breton ile Jacques Vache, Nantes akıl hatanesinde buluşurlar. Bir süre sonra Breton, yazışmakta olduğu Apollinaire'i ziyaret eder.

1917

Apollinaire, 'Tresias'ın Memeleri' adlı doğaüstücü dram örneği olan yapıtını sergiler. Daha sonra, 'doğaüstü' sözcüğü, 'gerçeküstü' olarak değiştirilir.

1918

Breton ile Aragon, Val de Grace Askeri Hastanesi'nde birlikte, Lautreamont'nun 'Maldoror'un Şarkıları' kitabını keşfederler. Jean Paulhan, Eluard ile Breton'un görüşmelerini sağlar. Joan Miro, ilk kez Barcelona'da sergi açar. Appollinaire ölür.

1919

Jacques Vache intihar eder. Paul Valery, Aragon ve Breton'la dalga geçer. İlk surrealist dergi olan 'Litterature' kurulur. İlk yayınlanan, Lautreamont'un şiirleridir. Tzara Paris'e gelir. Breton, otomatik yazıyı keşfeder. Bu teknikle ilk yazılmış eser olan 'Manyetik Alanlar' basılır.

1920

Benjamin Peret Paris'e gelir. Litterature, Tzara'yı bağrına basar ve '23 manifestes Dada' çıkar. Paul Eluard 'Atatözü' yapıtını ve Picabia ise 'Yamyamlar' yapıtını yayımlar.

1921
Bilge Topluluklar Salonu'nda, 'akıl güvenliği katledilmekle' suçlanan 'Maurice Barres Davası' oynanır. Peret, asker rolünü oynar. Ancak art arda süren duruşmalar, dadaizm ile sürrealizm arasındaki ayrımı sergiler.

1922

Aventure grubu (Baron, Cravel, Limbour, Vitrac) ile doğmakta olan surrealizm birleşir. Breton, 'modern dünyanın tanımı ve savunulması için bir kongre' girişimini gerçekleştirmeye çalışır. Tzara karşı çıkar. Max Ernst Paris'e gelir. Raymond Russel'ın 'Locus Solus' yapıtı, sürrealistler tarafından alkışlanır.

1923

Marcel Duchamp, Grand Verre'i yazmaktan vazgeçer. Tzara'nın 'Coeur a gaz' yapıtı sahnelenirken dadacılarla sürrealistler arasında kavga çıkar.

1924

Breton ilk sürrealist manifestoyu yayımlar. Breton ile Aragon, Rimbaud'nun kilise karşıtı 'Cübbe Altında Bir Yürek' adlı yayınlanmamış yapıtını gün ışığına çıkarırlar. Breton ve birçok sürrealist, geçim kaynaklarını yitirir. Sürrealist araştırmalar bürosu kurulur.

1925

27 Ocak duyurusu: 'Sürrealizm zihni kesinlikle özgür kılan bir araçtır' Galerie Pierre'de ilk sürrealist resim sergisi. Sürrealistlerin hakaretlerine uğrayan Paul Claudel, onların Fransa'dan kovulmasını istemeyi düşünür ancak bu olanaksızdır. Parisli edebiyatçıların Saint-Pol-Roux onuruna verdikleri şölen kavgaya dönüşür. Leiris, bu şölende, 'Yaşasın Almanya, yaşasın Çin' diye bağırır. Sürrealistler, 'Edebiyatçılar Derneği ve Savaşımcı Yazarlar Derneği' tarafından afaroza uğrar. Yugoslavya'da sürrealist etkinlik başlar. Max Ernst ilk frotagge'ını yapar. Breton, La Revolution surrealiste'in yönetimine gelir.

1926

Sürrealist bir galeri açılır. Maurice Martin du Gard adlı galeri yönetmeninin sürrealistlere olan kara çalmaları yüzünden, Aragon-Breton-Peret üçlüsü sergiyi yağmalar. Belçika'da bir sürrealist grup kurulur.

1927

Hand off love bildirisi: Sürrealistler, aşırı cinsel eğilimleri olduğu suçlamasıyla karısı tarafından dava konusu edilen Chaplin'in savunmasını üstlenirler. Charleville'de Rimbaud'nun resmen ve yurtseverce anılmasına sürrealist başkaldırı olur.

1928

'Surrealist oyunlar' gelişme gösterir. La Revolution surrealiste (sayı 2) cinsellik üzerine, en azından o dönem için aşırı serbest bir soruşturma yayınlar. Breton Nadja'yı yayımlar.

1929

'La Revolution Surrealiste' dergisinde bir soruşturma daha: 'Sizce aşkta ne tür bir umut olabilir?'. Dali, Bunuel ve Char, sürrealistlere katılırlar. Brüksel'de sürrealist bir dergi çıkarılır. Çekoslavakya'da (Prag) sürrealist etkinlik başlar.

1930


Aralarında sonradan Bataille'in de katıldığı eski sürrealistler tarafından Breton'a yöneltilen yergi (Bir Kadavra) yayınlanır. Breton, ikinci sürrealist manifestoyu yazar ve 'La revolution Surrealiste' adlı derginin adı, 'Le surrealisme au service de la revolution' olarak değiştirilir. Breton ile Char, Montparnasse'da 'Bar Maldoror'u' yağmalarlar. Dali, 'eleştirel paranoya' yöntemini tanımlar. Sade'ın 'Erdemin Bahtsızlıkları' adlı yapıtının Maurice Heine tarafından ilk basımı, sürrealistlere ithaf edilir. 'Altın Çağ' adlı ikinci surrealist film (ilki Un Chien Andalou), faşist bir öfkeye neden olur. Gösterim sabote edilir, koridorda sergilenen tablolar yağmalanır. Bir edebiyat eleştirmeni, Peret'nin Katil Foch'un Yaşamı adlı şiiri nedeniyle kurşuna dizilmesini ister. Karlov yazarlar kongresinde, Aragon, aslen sürrealist etkinliğin yadsıması olan bir metne imza atmayı kabul eder ve sürrealizmi satar.

1931

Simgesel işlevli denen nesnelerin gelişimi (Dali, Giacometti, Breton). USA'da ilk sürrealist resim sergisi. İspanya'daki çalkantılar ve Paris'teki sömürgeci sergiye karşı 'yangın var' bildirileri...

1932

Antiller'de sürrealist etkinliğin başlaması (Meşru Müdafa dergisi).

1933

Breton, solcular tarafından afaroz edilir.

1934

Mısır'da surrealist etkinliğin başlaması. 6 Şubat ayaklanması sonrası, sürrealistlerin hazırladığı 'Savaşa Çağrı' metnini çok sayıda entelektüel imzalar. Birçok sürrealist bir araya gelerek Violette Nozieres'e saygı kitabını çıkarırlar.

1935

Paris'te, 'Kültürü savunmak için yazarlar kongresi'. Açılıştan birkaç gün önce, Breton, sürrealistlere hakaret eden Ehrenburg'u tokatlayınca, kürsüye çıkması yasaklanır. Crevel, konuşma hakkını ona vermek için uğraşır ama başarılı olamaz. Kongreden bir gece önce intihar eder ve Breton'un söylevi, Eluard tarafından geç bir saatte okunur. Breton ile Eluard Prag'a giderler. Sürrealizm için uluslararası bülten hazırlanır, sırasıyla Prag, Tenerif, Brüksel'de yayınlanır. Danimarka'da sürrealist etkinlik başlar.

1936
Sanat defterleri dergisi, 'sürrealist nesneye' ağırlık veren özel bir sayı çıkarır. 'Moskova davaları hakkındaki gerçek' başlıklı bildiri, sürrealistlerle stalinizmin kopuşunun altını çizer. Artaud, Breton'la barışır. Peret, Fransız direnişçilerine katılır ve İspanya'yla savaşır.

1937

Birçok sürrealist sanatçının yapıtları, naziler tarafından düzenlenen 'dejenere sanat' sergisinde yayınlanır. Alfred Jarry'nin 'Ubu' adlı yapıtı sahnelenir.

1938

İngiltere'de sürrealist sergi. Paris'te uluslararası sürrealizm sergisi. Gerici gazetelerden sergiye yüzlerce hakaret edilir. Breton Meksika'ya gider ve orada Troçki'yle karşılaşır. Eluard'la Breton'un arası bozulur. Düşsel yaşam hakkında ince bir belgesel kitap (Düş Yörüngesi), Nazilerden kaçıp kısa bir süre önce Londra'ya sığınan Freud'a saygı olarak Breton tarafından yayınlanır.

1939

Şili ve Peru'da sürrealist etkinlik başlar. Max Ernst ve Hans Bellmer, fransız yetkililer tarafından tutuklanır. Yves Tanguy, USA'ya sığınır.

1940

Alman gardiyanları satın alan Peret, ordu içinde sol propoganda yapma suçuyla Fransız yetkililer tarafından tutuklanır, hapsedilir. Ama o hapisaneden kaçar. Breton'un 'Kara Mizah Antolojisi' yasaklanır. Marsilya yakınlarındaki Bel-Air şatosuna sığınan sürrealistler, yeni bir kart oyunu keşfederler. Meksika'da sürrealist sergi açılır.

1941

Breton ile Masson, Max Ernst gibi USA'ya geçmeyi başarırlar. Romanya'da sürrealist etkinlik başlar.

1942

Duchamp ile Breton, New York'da "VVV" dergisini kurarlar. Yine Amerika'da önemli sayıda sürrealist belgenin yayınlanmasına fırsat veren bir sergi açılır.

1943

Yerli Amerikan mitlerini konu alan bir kitap, USA'daki sürrealistler tarafından ortak olarak çıkarılır.

1944

Kanada'ya yaptığı bir yolculuk sırasında Breton, Arcane 17'yi yazar. Londra'da sürrealizm atak yapar.

1945

Peret, Meksika'da yayınladığı 'Şairlerin Onursuzluğu' adlı yapıtında, Aragon ve Eluard gibi şairlerin yurtseverliğini eleştirir. Paris'te kitap gizli olarak basılır. Breton, Haiti'ye bir yolculuk yapar. Bir konferansı, öğrenciler arasında önce greve, sonra da ayaklanmaya çağrıya yol açar. Bu da mevcut hükümetin düşürülmesine neden olur. Maurice Nadeau, Paris'te, 'Sürrealizmin Tarihi' kitabını yayınlar.

1946

Breton Paris'e döner. Rodez Akıl Hastanesi'nden salınan Artaud'yla sarışırlar. Amerika'da sürrealist bir grup kurulur.

1947

Breton, Tzara'nın Sorbon'daki 'Savaş sonrası sürrealizm' konulu konferansını sertçe keser. Paris'te uluslararası sürrealizm sergisi açılır. 'Özgürlük Vietnamca bir sözcüktür' adlı bildiri yayınlanır. Bunu, Fransız Çinhindi'nin özgürleşmesine dair başka bir bildiri izler. Sürrealistlerle 'evrenselci' hareket geçici olarak yakınlaşır. Sarte 'Edebiyat Nedir' yazısı yüzünden Breton'a çatar ve Bataille, bu yazı yüzünden Sarte'tan kopar.

1948


Prag'ta ve Şili'de sürrealist sergiler. Sürrealist gazete 'Neon' çıkarılmaya başlar.

1949

Portekiz'de sürrealist etkinliğin başlaması.

1950

'La Nef' dergisinin özel sürrealist sayısı çıkarılır. Burada birçok genç insan, sürrealist olduklarını belli etme fırsatı yakalar.

1951

Sürrealist yazar Julien Gracq, 'Le Rivage Syrtes' adlı romanına verilen Gouncourt ödülünü reddeder. 'L'age du Cinema', sürrealist özel sayısını çıkarır.

1952

Sarte ile Camus arasındaki 'Başkaldıran İnsan' polemiğiyle alay eden sürrealistler, bunu 'Ölçülü Başkaldırı' adlı kitapçıkta eleştirirler. 'Medium' adlı sürrealist gazetesi çıkar.

1953

Medium, dergiye dönüşür. Breton'un yazılarını basmaya hiçbir yayın evi cesaret edemez.

1954

Her zaman öne sürdüğü bağımsızlık ilkelerine ters düşerek Venedik Bienali büyük ödülünü alan Max Ernst dışlanır. Ado Kyrou, 'Sinemada Gerçeküstücülük' kitabını yayınlar. Bu yapıt, büyük bir yankı uyandırır.

1955

Ferdinand Alquie, 'Surrealist Felsefesi' kitabını yayınlar. Bu dönemden 1960'a kadar sürrealizme yeni bir katılım dalgası olur.

1956

Breton, savaştan bu yana öne sürülen her türlü estetik-ahlaksal çözümlerin sürrealistler tarafından reddedildiğinin anlaşılması için gerekli olan kısa bir metin yayınlar 'Sus au miserabilisme!'

1957

'Le surrealisme, meme' adlı yeni bir dergi yayınlanır. Yönetmeni Breton, baş yazarı ise Schuster'dir...

1958

Sürrealistlerin birleşme bülteni 'Bief' çıkmaya başlar. Japonya'da sürrealist etkinlik başlar.

1959

Paris'te sürrealist sergisi açılır. Erotizm simgesi olarak görülen bu sergi, tehditlere neden olur. Sürrealist şiirler antolojisi, Benjamin Peret'nin özenli katkılarıyla hazırlanır ve diğer dillere çevrilir. Cezayir savaşı nedeniyle özellikle tehdit altında bulunan askerlik görevini yerine getirmeyen kişilere tek destek sürrealistlerden gelir.

1960

Milano ve New York'ta sürrealist sergiler düzenlenir.

1961

Yeni dergi: La Breche. 'Yalnızca isteklerimizi yerine getirme gücüne sahibiz. Haklılık süremiz bitmedi.' (Yönetmeni Breton).

1962

'Le Petit Ecrasons' adlı surrealist yayın. La Breche'in 'dünyadışı yaratıklar' ile ilişkiye girme olasılıkları ve yararları konusunda soruşturma.

1963

Eski sürrealist Hugnet, Peret'ye hakaret edince, birkaç yeni sürrealist tarafından evinde dövülür ve yola getirilir. Saldırganlar mahkemede yargılanır.

1964

Jose Pierre'in yazdığı 'Masaya daha sıkı yapışın' adlı kitapçık, gerçeği mizahi tarzda yeninden kurmaya çalışır.

1965

Paris'te uluslararası sürrealist sergi. Prag'ta ikinci sürrealist etkinlik çağı başlar.

1966

Breton ölür. Schuster yönetiminde yeni bir dergi çıkar ama bu grupta bölünmeye neden olur. Lyon ve Nantes'ta sürrealist gösteriler yapılır.

1967

Brezilya'da sürrealist sergi. Sergiler buradan Küba'ya gider.

1968

Pekçok sürrealist sanatçı, Prag'ta buluşur.

1969

Ciddi tartışmalar sonucunda, 4 Ekim günü 'Dördüncü Şarkı' adlı yazısında Schuster, Breton'un ölümünden sonra süregelen 'sürrealist deneyimine' son verir. Bu olayı çeşitli polemikler izler.

İntihar Üzerine (Antonin Artaud)



Çeviri: Tan Tolga Demirci

İntihara kalkışmadan önce, yaşıyor olduğuma dair bir inanç içinde olmak isterim, ölümün gerçekliğine emin olmak isterim. Hayat bana adeta, birbirine uygun ve olanaklı 'şeylerin' zihinde karşılık bulduğu bir gerçeklik olarak görünmekte. Bu uygunluk bana, yine 'şeylerin' oluşturduğu bir dört yol ağzı kenarında olduğum duyumsamasını yaratıyor. Oysa sağaltan ölüm, bizi doğadan uzaklaştırarak görevine devam ediyor. Eğer kendimi öldürürsem, bu kendimin yok olmasını gerektirmeyecek, aksine, kendimi yeniden yapılandırmam demek olacak. Benim için intihar, en şiddetli yoldan kendini yeniden fethetmektir. Tanrının önceden kestirilemez yaklaşımından önce, kendini ele geçirmenin en canavarca yoludur. İntihar sayesinde, kendi varlığımı doğaya yeniden tanıtırım. İlk olarak, doğaya kaderimin şeklini sunarım. Kendiliğim tarafından kötü bir biçimde ilişkilendirilen organlarımın önceden belirlenmiş reflekslerinden kendimi kurtarırım. Sonrasında hayat, bana ne düşünmem gerektiğini söyleyen saçma bir rastlantı olmaktan çıkar. Böylelikle düşüncelerimi ve taşıdığım erkin yönünü ben seçmiş olurdum. Kendimi, güzellik ve çirkinlik ile iyi ve şeytani olan arasındaki yarı yola koyardım. Yine kendimi, iyi ve şeytani arasında varolan doğal ve kendiliğinden gerilimin içine katabilirdim...

Hayatın kendi içinde bir çözümü yoktur. Hayatın hiçbir seçim tarzı da yoktur. O sadece, arzuların ve muhalefet güçlerinin bir serisinden ibarettir. İğrenç şartların durumuna göre başarıya ulaşan ya da ulaşmayan, önemsiz yalan ve inkarların tarlasıdır. Tıpkı deha ve delilik gibi, şeytansı olan da tüm kişilere eşitsizce dağıtılmıştır. Tıpkı şeytansılık gibi, iyi olan da, varolan durumun bir üretisidir ve aşağı yukarı bir katalizör işlevi taşır. Pek tabii, yaratılmış olmak ve kendinizi zihnin karanlık köşelerinde değiştirilemez biçimde duyumsamak, aşağılıkçadır. Bu, varoluşun taşıdığı dallanıp budaklanan bilinmezliğin bir nedenidir. Her şeye rağmen bizler, sadece birer ağaçız ve muhtemelen, günlerden birgün, kendimi öldürecek olmam da alnımda değil ama soy kütüğümde yazıyor olmalı. İntihara kalkışmanın yarattığı özgürlük kavramı, tıpkı kesilmiş bir ağaç gibi yere düşer. Bu düşüş ekseninde, 'öz kıyımım' için ne zamanı, ne durumu, ne de yeri yaratırım. Aslında intihar düşüncesini bile yaratmam. Çünkü aksi taktirde onu duyumsamak imkansızlaşırdı. Ölümü, üzerime doğru gelen bir sel gibi hissediyorum. Ölümü, aniden akan ve gücünü tanımlayamadığım bir şimşek gibi hissediyorum. Ve ölümü, hazla yüklü olan, hızla savrulan labirentler gibi hissediyorum. Peki tüm bunlar içinde benim sahip olduğum düşünce nerede?

İşte tam o anda, tıpkı bir yumruk gibi belirdi tanrı, ışığı kesen bir orak gibi! Gönüllü olarak kendimi yaşamdan kesip atıyor ve kaderimin gel-gitlerine set oluyorum. Tanrı, garip bir bakışla beni yaptıklarımdan soyutluyor, boş bir inkar içinde beni yaşama sürüklemeye devam ediyor, bilincimin son dalgasına kadar içimde ne varsa yok edip, kendi kendine yürüyen bir makineya indirgiyor. Öyle bir makine ki kendi bilinçsiz benliğinden gelen kırılmaları hissedebilen. İşte bu yüzden yaşıyor olduğumu kanıtlamak istedim. 'Şeylerin' çınlayan gerçekliğiyle yeniden temas kurmak istedim. Çizgimi kırmak istedim. Peki tüm bunlara tanrı ne dedi?...

Hayata dair bir duyumsayışım olmadı. Damarlarımdaki tüm ahlaki kavramların akışı kuru bir nehir gibiydi. Hayat benim için bir nesne ya da biçim değildi. Sadece akılsallaştırmalar serisinin bir bütünüydü. Bu akılsallaştırmalar ise kader gücümün asla yakalayamadığı pozitif diyagramlardı. Şimdi intihar düzeyine varmış olsam da önce benliğimin bana geri dönmesini beklemeliyim. Kutsal ışıkları içinde sona eren açmazların takım yıldızlarında, tanrı beni umutsuzluğa kilitledi. Yaşayamıyorum ve ölemiyorum. Ama en azından ölmeyi ya da yaşamayı dileyebiliyorum, tıpkı bana benzeyen diğer insanlar gibi...

"Ben Nesnelere Kendi Özgürlüklerini Geri Veriyorum"



Jan Svankmajer ile söyleşi

Çeviri: Tan Tolga Demirci

Soru: Filmleriniz Çek Cumhuriyeti'nde nasıl izleniyor, eleştirmenlere nasıl ulaşıyor?

Yanıt: Bazıları sine-klüplerde gösteriliyor. Diğerleri ise ancak festivallerde. Eleştirmenlere gelince; bu ülkede uzman eleştirmenlerin olduğunu düşünmüyorum. Memur zihniyetli eleştirmenlerse benim yapıtlarımla zaten ilgilenmiyorlar. Bu anlamda filmlerim sadece, benim de üyesi olduğum sürrealist grup tarafından eleştirilebiliyor. Bu eleştirilerden çoğu, yazılı olarak dergilerde basıldı. Ötesi umrumda değil.

Soru: Peki vatandaşlarınız, yurt dışındaki başarılarınızdan haberdar mı?

Yanıt: Haberdar olmak isteyenler haberdar, evet.

Soru: Kendinizi bir film yapımcısı mı yoksa bir sanatçı olarak mı görüyorsunuz?

Yanıt: Ben, önemli olanın, yaratıcı kişinin içinde taşıdığı birikimin dinamizmi olduğuna inanıyorum. 'Kendinin dışavurumu' olan bu dinamizm, her şeyden önce değişkendir. Steril ve içi boş suni düşüncelere uzağım. Bu yüzden, dışavurumun evrenselliği anlayışında yola devam ediyorum. Bu da beni 'militan surrealist' konumuna oturtuyor kanımca.

Soru: Hem bireysel bir film anlayışını benimsemek hem de bir grubun üyesi olmak, kendi arasında bir uyumsuzluk yaratmıyor mu?

Yanıt: Benim bireysel yaratıcılığım ancak sürrealist grubun içinde bir uyum kazanabiliyor. Daha önce de söyledim, filmlerimi onlar dışında kimlerin eleştirdiğiyle ilgilenmiyorum. Filmlerim içindeki bazı temaları bana kazandıran da zaten içinde bulunduğum sürrealist grup.

Soru: Filmlerinizden bazıları, bir zamanların sürrealizminde olduğu gibi, şiirsel imgelerin tasarımından oluşuyor. Bu gerçeğin altında yatan nedir?

Yanıt: Filmlerimin imgesel öğeleri, Benjamin Peret'de, Karel Hynek'de ve Vrastislav Effenberger'de görmüş olduğunuz alaycı surrealizmi içeriyor. Bazı imgeler ise Breton'da, Eluard'da ve Zbynek Havlicek'te olduğu üzere lirik sürrealizmden yola çıkıyor. 'Dimensions of Dialogue' filminde, esinlenmiş olduğum Archimboldo kafaları, 'taş, kağıt, makas' üçlemesinin içerdiği analojik ilişki dahilinde birbirlerini öğütüyorlar. Bu bir bakıma, uygarlığın şu anına tanık olan bizlerin var oluşunu temsil etmektedir.

Soru: Filmlerinizde kullandığınız büyük silahlar neler?

Yanıt: Öznel mizah, alaycılık ve kara mizah.

Soru: Filmlerinizde çokça görülen çocukluğa dönüş deneyleri ve çocukluk düşleri... Ama neden?

Yanıt: Bir çocuğun imgesel dünyasıyla ilgilenmek benim değil psikologların işi. Beni ilgilendiren, sadece kendi çocukluğumla kurmuş olduğum diyalog. Çocukluk, kaybolmuş cennetin ta kendisidir. Daha başlangıçtan itibaren dünyaya gelişimiz olumsuz bir deneyimdir. Çocukluk süreci ise sıkıntılarla, haksızlıklarla ve işkenceyle dolu olarak geçer. Hiç kimse, zalim olmayı bir çocuktan daha iyi bilemez. 5 yaşına kadar, kendi geleceğinin haritasını çizen çocukluk dönemini filmlerime konu etmemden daha doğal ne olabilir? Sanat, ancak çocuklar için gerçek sanattır ve geride bıraktığım hiçbir şey beni çocukluğum kadar ilgilendirmemiştir.

Soru: Filmlerinizde çoklukla Çek müzisyenlerle çalışıyorsunuz. Filmlerinizde müziğin rolü nedir?

Yanıt: Aslında tek bir müzisyenle çalışıyorum, o da Zdenek Liska. Çünkü filmlerimin atmosferine uygun gizli ritmleri sadece o bulup yansıtabiliyor. Filmlerim için müzik önemli. Çünkü inanıyorum ki içinde bulunduğumuz uygarlık, sonunda dudağında bir şarkıyla kendini ölüme bırakıp gidecek...

Soru: Filmlerinizde animasyon niçin ön planda?

Yanıt: Çocuklukla diyalog içinde olmak, bunu dışavurmak ya da bir düşe görsel gerçekliğini kazandırmanın en önemli filmsel yollarından biri animasyondur. Animasyon, çocukluğun imgeselini güncele taşırken ona inanırlık özelliği de kazandırıyor. Objelerin animasyonu, çocukluk gerçeğinizi koruyor. Çocukluğun imgeye dayalı oyunları ve çocukluk düşleri, kendini yetişkin olarak gören bir özenin himayeci gülümsemelerini dondurabilecek tek güçtür. Filmlerimin amacı, düşlerin altını bir kez daha çizmektir. Çünkü düş ve gerçek, hayatımızın bileşik kabıdır. Bir insan için düşlediğinin ne olduğunu bilmek, onun temel özelliği olmalıdır. Çünkü uyanıkken olduğu kadar uyurken de duyumsarız. Düş yaşamdır, insan varoluşunun yarısıdır, hangisinin ne zaman başlayıp sona erdiğini bilemediğimiz bir gerçekliktir. Tekrar peri masalları anlatmaya başlamadıkça, yatmadan önce hayalet öyküleri dile getirmedikçe, batı uygarlığından geriye hiçbir şey kalmayacaktır.

Soru: Edgar Poe'ya olan ilginizin kaynağı nedir?

Yanıt: Poe, hayatımdaki azizlere, ben ergenlik dönemindeyken eklendi. Onu o zamanlar mitleştirmiş olmam, güncelliğimi hala etkilemekte. İşte bu yüzdendir ki, bazı filmlerim onun öykülerinden alınmıştır.

Soru: Filmlerinizde, nesnelerin insana karşı egemenlik içinde bulunduklarını görmekteyiz. Bu bir sembolizm midir, nesnelerin bu kadar baskın olmasını nasıl açıklarsınız?

Yanıt: Nesneler, insanlardan daha canlıdır; daha sürekli ve daha yerleşiktir. Onların da bir hafızası ve gizil özleri vardır. Nesneler, tanık oldukları olayları örterler. Bu yüzden, kendimi onlara adar ve tanık oldukları gizli olayları çözmeye veririm kendimi. Bazen bir dokunuş ya da bakışta konuşurlar, bazense anlatmaları yıllarca sürer. Filmlerimde nesneleri dinlediğimi ve onların öykülerini canlandırdığımı görebilirsiniz. Animasyonun bir amacı da, zaten nesnelerin kendilerini anlatmasına izin verecek yolu açmaktır. Ben nesnelere, kendi özgürlüklerini geri veriyorum.

Soru: Kimliksiz ilişkiler, muhtemelen şiirsel bir özellik taşıyorlar. Yoksa daha geniş bir spektrumda mı değerlendirilmeliler?

Yanıt: Günümüz akılcı uygarlığı, ilişkilerini kimlik ilkesi üzerinde yaşar. Oysa analoji, ilkel toplumlar için doğal bir eylemdir. İşte bu yüzdendir ki, analojik düşünen çocukların bilgi sınırları, düşündüğümüzden çok daha geniştir. Ancak onlar gök gürültüsünü davula, davulu topa, topu penise, penisi kurtçuğa, kurtçuğu yılana ve yılanı balığa dönüştürebilir.