8 Haziran 2008 Pazar

"Şiirsellik Simyanın Paralelidir, Simya da Şiirsel Olanın"



Jan Svankmajer ile söyleşi

Çeviri: Tan Tolga Demirci

Soru: 'Conspirators of Pleasure' filmiyle 1970'lerde geliştirdiğiniz 'Tactile' deneyleri arasındaki benzerlikler ilgimi çekti. Filmin oluşumu o yıllara mı rastlıyor?

Yanıt: Filmin senaryosu 1970'lerde ancak farklı bir isimle tasarlanmıştı. 'Tactile' deneylerine ve keşiflerine biraz daha geç yıllarda, 1974 gibi başladım. Aslında 'Tactile' deneylerin bu çalışmaya bağlanması, filme fiilen başladığım 1996 yılında oldu.

Soru: 'Conspirators of Pleasure' filminin en sürrealist denemeniz olduğu söylenebilir mi?

Yanıt: Kesinlikle haklısınız. İçinde en çok sürrealizm taşıyan film odur.

Soru: Neden?

Yanıt: Çünkü 'Conspirators of Pleasure' kurtuluşla, özgürlüğün kazanımıyla ilgili bir film; sanat değil film... Tıpkı André Breton'un 'Sürrealist resim' yerine 'Resimde sürrealizm' demesine benzer biçimde ben de filmde, psikolojide ya da felsefede sürrealizm demeyi tercih ediyorum. Bu tinsel bir deyiş ama kesinlikle estetikle ilgili değil. Çünkü sürrealizm estetiğin yaratımıyla ilgilenmez.

Soru: Çalışmalarınızda açıkça görülen birşeyi nasıl yok sayıyorsunuz?

Yanıt: Sürrealizm vardır, ancak bir sanat biçimi olarak değil. Sürrealizmi tanımlamak için onu yirminci yüzyılın romantik bir hareketi olarak değerlendirmeniz yeterlidir. Her romantik dönemin açığa vurduğu üç önemli öğe vardır. Aşk, özgürlük ve şiirsellik. Her kuşak, kendi yaşadıkları dönemin özelliklerine göre sanatsal dışavurumlarını arar ve ortaya koyar. 21.yüzyılın romantizmi de aynı soruyu soracak kendine. Romantizmin 'kültüre dayalı' olup olmamasının ise bir önemi yok.

Soru: 'Conspirators of Pleasure' filminde kullandığınız animasyonların fantezileri daha gerçekçi kıldığına inanıyor musunuz?

Yanıt: Filmdeki şahıslar, nesnelerle sıkı bir ilişki içersindeler. Diğer filmlerimde de pek çok nesne kullandım. Ancak 'Conspirators of Pleasure' filmindeki kullanım biçimi diğer filmlerden biraz daha farklı çünkü şahıslar, ilişkide oldukları nesnelere şiddet dahil her türlü davranışı gösterebiliyorlar. Örneğin horoz kafası maskesi takan ve şemsiye kanatlı kostümü olan karakteri ele alın. Oldukça farklı güçlere sahip, uçabiliyor ya da büyü yapabiliyor. Dala takılıp da maskesi düştüğü anda ise aniden insani varoluşuna geri dönerek tüm güçlerini kaybediyor.

Soru: Peki filmdeki karakterlerin birbirlerinin ilgilerinden (fetiş merak) haberdar olduklarını düşünüyor musunuz?

Yanıt: Birbirlerini tanımasalar da aynı grubun insanı olmaları düşüncesini tetikleyen ve aralarındaki farkındalığı arttıran bir neden gerekiyordu bana. Örneğin eşcinsel bir şahıs, diğer bir eşcinseli, eşcinselliğe dair temel öğelerden yola çıkarak tanır. Burada iletişimi tetikleyen ve farkındalığı ortaya çıkaran bir neden söz konusudur. Oysa kendi kendine haz duymanın ya da mastürbasyonun iletişime gereksinimi yoktur. Filmdeki iki ana karakter açık değil gizli bir iletişimin içindeler. Yalıtılmış olsalar bile aynı zamanda birer komplucudurlar.

Soru: Faust'ta ve şimdi de 'Conspirators of Pleasure' filminde, önceden kullanmış olduğunuz kuklaların boyunu biraz daha abarttınız. Doğal boyutta kukla kullanmanın temsili nedir sizce?

Yanıt: Açıkçası bu durumun önemini ve anlamını büyütmek istemiyorum. Tek yapmak istediğim, kuklaları yaşamın gerçekliğine katabilmekti. Boyutları büyüdü ve böylelikle oyuncularla orantılı bir çizgiye yükselmiş oldular. Küçük boyutlu kuklalar, sadece mintatür tiyatrolarda kullanılırlar. Aslında yaptığım, kuklaların boyutlarını değişken kılarak izleyiciyi güvensiz hissettirmek. An geliyor kuklaları bir el tarafından oynatılırken ve küçük boyutlarda görüyor, bir başka zamanda ise onları doğal ölçülerde izliyorsunuz. Böylelikle gerçekliğin farklı boyutlarına ulaşmış oluyorsunuz.

Soru: Charles Bowers'ın animasyon ve gerçekliği bir araya getirmesi dahilinde önceliniz olduğunu söylemişsiniz. Onun filmlerini ilk ne zaman izlediniz?

Yanıt: Bowers'in filmlerini ilk olarak 70'li yıllarda, 'Flat' isimli filmimi tamamladığım zamanda izlemiştim. Çek film arşivinde iki Bowers filmi vardı. Arşiv yönetmeni filmlerimi gördükten sonra benimle bir sözleşme imzaladı ve şöyle dedi: 'Burada ilgileneceğinizi düşündüğüm bir şeyler var.' Böylece aşağı indim ve filmleri izleme imkanı buldum. Sonra fark ettim ki filmlerinde animasyonla gerçekliği bir araya getiren biri daha varmış, hem de ben sinemaya başlamadan 50 yıl önce!... Ancak sadece teknikten söz ediyorum tabii, içerikten değil. Çalışmalarımızın içeriği birbirinden oldukça farklı.

Soru: Bowers'ın çalışmalarından etkilenmediniz yani?

Yanıt: Hiçbir zaman kendimi, 'gerçeklik' ve 'animasyon' arasındaki sentezin kaşifi olarak tanımlamadım. Uzun yıllar önce benimle aynı fikre sahip birilerinin olduğunu görmek hoşuma gitti, hepsi bu.

Soru: 'Alice' ve 'Faust' filmlerine kadar tam anlamıyla animasyon üzerine çalışıyordunuz. Gerçek aktörlerle çalışmak nasıl bir duygu? Onların üzerindeki kontrolünüz çok daha az.

Yanıt: Kabul etmem gerekir ki oyuncularla da tıpkı cansız nesnelerle çalıştığım gibi çalışıyorum. Ünlü ya da 'iyi' olup olmamalarına bakmadan, filmin konusuna göre seçiyorum oyuncularımı. Sonra birlikte prova yapıyor, kamera ile sanki cansızlarmışçasına fotoğraflıyor ya da kimi zaman 'animasyon' haline getiriyorum onları, Faust'ta yaptığım gibi.

Soru: Pek çok tekniği kullanmak anlamında özellikle film yapımında ve diğer sanatlardaki çok yönlülüğünüz tartışılmaz. Bir düşünceyi ortaya koymada hangi aracın daha etkili olduğunu düşünüyorsunuz?

Yanıt: Her zaman söylediğim bir şey var, çalışmalarımı sipariş usulü yapıyorum. Ancak, içsel bir siparişten söz ediyorum. Aslında herkesin hayatı boyunca içinde biriktirdiği ve dışarı çıkarma gereksinimi taşıdığı bir duygu bu. Temelde herkes bu duyguyu dışarı yansıtabilir ancak pek çok insan tıkandığından bunu başaramıyor. Bu yüzden de yetenek diye bir şey yok aslında.

Soru: Yetenek diye bir şey yok demek... Bu oldukça vurgulu bir açıklama oldu.

Yanıt: Aslında çok basit. Sanatçı kendi kaynaklarına ulaşabiliyor ve engellerin üstesinden gelebiliyor. Ama ofisinde oturan tezgahtar, açıkçası kendi engelinin altında kalıyor. 'Profesyonellik' olarak adlandırılan şey, yaratıcılıktan çok teknik ya da hünerle ilgili. Naif sanatta ya da halk sanatlarında görürsünüz, eğer bir birey kendini dışa vurmak istiyorsa, bunu yapmak için pekala bir yol bulabiliyor.

Soru: Yaratımın ve kendilik dışa vurumunun baskı altına alındığı bir zamanda yetiştiniz. Nasıl oluyor da böylesi bir engele sahip olmaksızın kendinizi sanatınızla dışa vurabilecek bir şansa sahip oldunuz?

Yanıt: Yanıtlaması zor bir soru. Sanırım pek çok neden var, ailemden kaynaklı etkilenimler dahil olmak üzere...

Soru: Komünist yönetimin ülkenizi terk etmesinden sonra kathartik bir film olan 'The Death of Stalinism in Bohemia' çalışmasını gerçekleştirdiniz. Şimdi ise politik anlamda özgürsünüz. Bu özgürlük çalışmalarınızın içeriğinizi, mesajınızı ne şekilde etkiledi? Şu anda düşmanlık duyduğunuz kim ya da ne?

Yanıt: Ben uygarlığın da Faşizm ya da Stalinizm kadar hasta bir ruh taşıdığını düşünüyorum. İşte bu yüzdendir ki hep hasta olan bu ruhla savaşmak arzusunda oldum. Sadece politik olmaya çalışarak da değil. Bu yüzden filmlerim evrenseldir. Ayrıca Çekoslavakya'daki politik durumun değişmesi, evrenin ve uygarlığın değiştiği anlamına gelmiyor. Öyle düşünüyorum ki düşmanımı değiştirmeme gerek yok çünkü o hep aynı kalacak.

Soru: Şimdi hangi proje üzerinde çalışıyorsunuz?

Yanıt: Farklı bir dile çevirmenin olanaksız olduğu 'Otesanek' adında bir uzun metraj üzerinde çalışıyorum. Eski bir Çek masalı. Çek kültürünün dışarıda pek az bilinmesine rağmen bu masalı hiç duymamış olanların bile anlayabileceği türden bir çalışma olacak Otesanek. Çünkü orjinal masal tüm detaylarıyla film içinde anlatılıyor. Hiç söz taşımayan 'Conspirators of Pleasure' filminin tersine bu filmde diyalog söz konusu. Animasyon, kağıttan figürlerin yaşama uzanarak orjinal öyküyü anlatmalarını destekler bir yapıda kullanılacak. Senaryo tamamlandı ve sonbahar gibi prodüksiyon öncesi çalışmalara başlamak istiyoruz. Film için şu aralar ekonomik destek arayışındayız ve umuyoruz ki gelecek ilkbahar bu işe tam anlamıyla başlayabileceğiz. Filmin tamamı Prag'ta ve tek bir evde çekilecek.

Soru: Filminiz, 'The Golem' adındaki geleneksel Doğu Avrupa öyküsünden esinler taşıyor mu peki?

Yanıt: Küçük çocukları korkutacak türden bir masal Otesanek. Ancak bu kez işe biraz daha felsefi boyut katmak niyetindeyim çünkü Otesanek filmindeki ana karakteri her türlü 'şeyin' yerini tutan bir metafor olarak düşünebilirsiniz. Film, kara mizahın, imgesel olanın ve masal anlayışının bir karşımı olacak. Kara mizah formunda ve gerçekliğin diliyle anlatılacak.

Soru: Bunları ifade ederken sizi bir kazanın içinde kara mizahı, imgesel olanı ve masalı karıştıran biri olarak tasarladım. Zaten bir 'film simyageri' olduğunuz söyleniyor.

Yanıt: Simya asla bir araya getiremeyeceğiniz, bir araya getirilemez şeyleri birleştirmeye çalışır. Şiirsellik simyanın paralelidir, aynı şekilde simya da şiirsel olanın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder