14 Haziran 2008 Cumartesi

"Bilgisayar Animasyonlar Bana Hiç Gerçekçi Gelmiyor"



Çeviri: Tan Tolga Demirci

Jan Svankmajer söyleşisi


Soru: Halk masalları içersinde niçin özellikle Otesanek'i uyarlama gereği duydunuz?

Yanıt: Halk masalları, eski mitlerin sürekli anlatılması yoluyla ortaya çıkar. Uygarlığın en temel mitlerinden biri de 'Little Otik' masalında ortaya çıkmıştır. Öykü, insanlığın doğaya karşı isyanını ve bunun trajik sonuçlarını anlatır. Beni ilgilendiren tam da bu Faustian tema oldu, özgürlük teması...

Soru: Çocukluğunuzla sürekli diyalog halindesiniz. Little Otik'in bu diyaloga katkısı nedir?

Yanıt: Çocukluğumdan beri taşıdığım ve asla bir yere kapatamadığım takıntılarımla diyalog halindeyim aslında. Filmi izlerken bu takıntılardan ikisini görebilmeniz mümkün, mahzen ve yemek...

Soru: Little Otik'teki mahzen ve pedofilik imgeler, 'Down to the Cellar' isimli kısa filminizde, farklı biçimlerde kullandığınız imgelerdi. Niçin bu tehditkar imgeleri kullanma gereği duydunuz?

Yanıt: Çocukluğum boyunca mahzen benim için en korkunç mekanlardan biri olmuştur. Annem kilerden ne zaman patates ya da kömür getirmemi istese dizlerim korkudan titremeye başlardı. Çocukların pedofilikler hakkında düşündükleri de buna benziyor. Sürekli onlara karşı uyarılırlar ancak yine de aileler, çocuklarına tehlikenin tam olarak ne olduğunu açıklamakta gönülsüz kalırlar. Oysa çocuklar bir biçimde sezerler tehlikeyi ve pedofilikler onların hayaleti oluverir.

Soru: 'Yemeğin' ve 'yemenin' rolü nedir filmlerinizde?

Yanıt: 'Yemek' de çocukluğumun temalarından biri. İştah sıkıntısı çeken bir çocuktum ve sürekli şarap içmeye zorlanıyordum. İçinde demir barındıran şarabın iştahımı geliştireceğini düşünüyordu ailem. Ayrıca pek çok kereler 'şişmanlatma' kamplarına gönderildim. İnsanların 'yemek' ve 'yeme' biçimleri uygarlığın önemli yansımalarından biridir.

Soru: Korkularınızla yüzleşmek adına mı kullanıyorsunuz çektiğiniz filmleri?

Yanıt: Yaratıcı çalışmalarım didaktik değildir, izleyicilerinin daha iyi birer insan olmalarına çalışmaz. Ben, film dahil olmak üzere tüm yaratıcı çalışmaların özgürleştirici olmalarından yanayım, izleyiciyi özgürleştirmeliler. Kendi yaratıcı çalışmalarınız sizi özgürleştiremezken izleyiciyi nasıl özgürleştirebilir ki? Bu yüzden benim için ürettiğim işler, birer kendi kendime terapi olmuştur her zaman.

Soru: Otesanek, aileniz içersindeki rolünüzü etkiledi mi?

Yanıt: Belli bir sınıra kadar evet. Ama diyebilirim ki 'Little Otik' öncelikle gerçekliği olmayan imgesel bir film, sosyal sorunlar üzerine psikolojik bir inceleme değil.

Soru: Filmi 'genetik klonlamaya' karşı bir tepki olarak düşünebilir miyiz?

Yanıt: Little Otik, metaforları, metamorfozları ve sembolizmi şiirsel bir imge akşı ile birlikte kullanıyor. Bir imgenin, dünyada pek çok anlama sahip olma olasılığı vardır. Kurmaca bir filmi anlatıldığı zamana demirlemek doğru olmaz. Little Otik için de geçerli bu. Filmin öyküsü, 80'lerin ortalarında ortaya çıktı. O zamanlar klonlama sadece bilim kurgu öykülerinin bir konusuydu. İmgesel bir çalışmanın en önemli avantajı da budur; yorumlara ve temalara yeni boyutlar kazandırır.

Soru: Bilgisayar animasyonlarına ilginiz var mı?

Yanıt: O konuda bazı şikayetlerim var. Öncelikle bilgisayar animasyonlar bana hiç gerçekçi gelmiyor. Demek istediğim, o tarz gerçekliğe ait olan nesneler gerçek hayatın duygusal tecrübeleriyle bir biçimde bağdaşmıyorlar. Bu yüzden de gerçekliğin, 'dokunulmuş olanın' izlerini taşımıyorlar, ölü kalıyorlar. Bilgisayar animasyonlardaki nesneler bu dünyaya ait değiller, sadece 'olmaya' çalışıyorlar. Bununla birlikte, Little Otik'in dört saniyelik bölümünde bilgisayar animasyon kullanıldığını da itiraf edeyim.

Soru: Askerdeyken uyuşturucu deneylerine giriştiğiniz üzerine açıklamalar yapmışsınız. Ne tür deneylerdi bunlar?

Yanıt: Günlüğümde LSD tecrübelerimi tüm hatlarıyla anlattım. Tüm bunları günlüğümde anlattım çünkü Little Otik'i çektiğim sıralarda eklem yerlerimde romatizmal sorunlarım ortaya çıkmıştı. Uyuşturucu deneylerini gerçekleştirdiğim aynı askeri hastanede tedavi görmeye başlamıştım. Deneylerden kazandığım onca tecrübeden sonra şunu biliyorum: Uyuşturucuların insanların imgesel gücünü geliştirmeye katkısı olabilir ancak artık onlara ihtiyaç duymuyorum. Uyuşturucunun ilk aşaması hayal gücü açısından önemli bir değere sahiptir. İkinci aşama ise paranoid depresif bir aşamadır ki bir daha böyle bir tecrübeyi yaşamak niyetinde değilim.

Soru: Uyuşturucunun çalışmalarınız üzerinde etkisi oldu mu?

Yanıt: Hayır olmadı.

Soru: Şu anda üzerinde çalıştığınız bir proje var mı?

Yanıt: Evet, iki proje var. Gerçeklikle animasyonu birleştirdiğim 'Madness' filminin senaryosunu henüz bitirdim. Anlatının, E.A.Poe'nun öykülerinde geçen temel motifler ile Marquis de Sade'ın felsefi çalışmalarının bir sentezi olduğunu söyleyebilirim. Türü 'felsefi korku' olacak. Ancak ondan önce, bir multimedya çalışması olan Stravinsky'nin 'Petrushka' sını yapacağım. Michail Rudy tarafından sahnelenecek bir piyano konseri olacak. Çalışma, canlı performans, animasyon, cansız animasyon film ve sahne performanslarından oluşacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder