14 Haziran 2008 Cumartesi

"Benim İçin Sürrealizm, Yaşayan Bir Organizmadır"



BBC belgeseli, 'Animator of Prague'tan sadece Jan Svankmajer'in sözleri alınarak çevrilmiştir.

Çeviri: Tan Tolga Demirci


Animasyon film büyü gibidir. Teknik bütünlük taşıyan animasyon filmlerle ilgilenmiyorum. Dışa vurmak istediğim 'şey' ile ilişkili olarak kullandığım teknik, gerçek nesnelere büyüsel değerlerini kazandıran en önemli araçlardan biridir. Bu bir bakıma 'sihrin', dünyevi gerçekliğin bir parçası olması ve onu ele geçirmesinin anlamıdır. Öyle ki sihir, günlük yaşamla temasa geçer. Böylelikle insanların birbirleriyle kurduğu iletişim biçimleri aniden farklı bir boyut kazanır ve gerçeklik, kendisinden şüpe duyulacak bir duyuma indirgenir.

'Çocukluk' ve 'düşler' filmlerimin ham maddesini oluşturur. Her sanatçının bir biçimde bu iki kaynaktan etkilendiğine inanıyorum. Çünkü 'çocukluğa' ve 'düşlere' dönüş, aynı zamanda en güçlü tecrübeleri de beraberinde getirir.

İnsanlar sürrealizmi kübizme, izlenimciliğe ya da başka bir avant-garde akıma benzetiyorlar; bu hareketin 1924 ve 1938 yılları arasında sıkışıp kalmış bir akım olduğunu düşünüyorlar. Sanat tarihçileri o yılların dışında zaten sürrealizmle pek ilgilenmediler. Oysa benim için sürrealizm, yaşayan bir organizmadır. Sürrealist gruptaki diğer arkadaşlarım için de öyle... Sürrealizm bir estetik değil, felsefedir.

Herhangi bir sembolü kullandığınızda kendinizi kullandığınız o 'sembolin' dışına çıkaramazsınız. Örneğin ben Prag'ta doğdum ve bu şehrin kodlarını taşıyorum. Ancak Prag'ı farklı bir biçimde yaşıyorum. Etkisi altında olduğum Prag, II.Rudolf'un yaşadığı Prag'tır. Onun sahip olduğu kişilik, şehrin kalbinde büyük bir iz bırakmıştır. Çok ilginçtir ki II.Rudolf'un yaşadığı dönem, resmi Çek tarihçileri tarafından çöküş dönemi olarak adlandırılmıştır. O zamanların kült hareketi olan Mannerism hakkında da 'yoz bir akım' olduğu üzerine olumsuz yazılar kaleme alınmıştır. Mannerism derken aklıma gelen ilk isim Archimboldo elbette.

'Dimensions of Dialogue' tam anlamıyla ideolojik bir film. Politik tavır, belli başlı sembollerle aktarılmış olsa bile yine de film, o tarihlerde yaşayan herkesin anlayabileceği açıklıkta. Hatta zamanın komünist kurumları bile filmdeki sembolleri anlamıştı. Ve bu yüzden filmi yasakladılar.

Tüm filmlerimin politik bir izlek taşıdıklarına inanıyorum. Bazıları diğerlerinden daha politik tabii, özellikle kullandıkları semboller ve 'politik olanla' kurdukları ilişkiler açısından. Yeni çektiğim film (The Death of Stalinism in Bohemia) bir propoganda filmi, bir ajitprop ve elbette bu tür çalışmaların taşıdığı tüm avantajlara ve dezavantajlara sahip bir film. The Death of Stalinism in Bohemia'yı çekerken hemen hemen diğer filmlerimde kullandığım yöntemler üzerinden gittim. Örneğin gerçek nesneleri canlandırdım. Belli başlı sembolik öğeler taşımasına rağmen filmin mutlak bir politik aksiyon olduğunu söyleyebilirim. Ancak son otuz yılda yaptığım filmlerden çok daha direk ve açık seçik bir sembol kullanımı söz konusu. Bu çalışma, ikinci dünya savaşı sonrası Çek tarihinin kısa ve imgesel bir gözden geçirilmesidir. Film, 50-100 yıl içersinde tamamen anlaşılamaz bir hale gelebilir. Çünkü o zamana has belli başlı figürleri ve olayları konu alıyor. 100 yıl içinde filmdeki yüzler kimse için bir şey ifade etmeyecek.

Sovyet Devletinden ithal edilmiş Stalinist düşünce, 40 yıl boyunca ulusumuzun tamamını etkisi altına aldı. Faşizm ve diğer tüm totaliter ideolojiler gibi Stalinizm de bireyin en dipte kalmış içgüdülerini baştan çıkardı. Hala da bir kısım insanı cezbetmeyi sürdürüyor. Stalinizme karşı savaşmanın zamanı gelmiştir. Çünkü bu düşünce, insanların zihninde bir biçimde yer etmeye devam edecek ve işleri daha da zorlaştıracaktır. Bizim devrimimiz, nasıl söyleyeyim, bir çeşit müzikal oyun (operet) gibiydi. Oysa Stalinizme karşı asıl savaş şimdi verilmelidir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder