Duyumsanan sıcaklık, yaşadığınız an’ı zamanın kendisinden soyutlayarak onu gelecekçi çizgileri korunmuş bir fosil haline getirir. Uzun süredir saklanmak adına bulunduğunuz ‘şehir’, kendi kafanızda yarattığınız bu olağanüstü sıcağa dayanamayarak nefesini tutar ve çok geçmeden ölüme karşı direnen topal bir arzuya dönüşür. Hemen hergün, hiç de mucizevi olmayan bu arzunun merkezine yaptığım yolculuklar, çocukluğumdan çıkan sinir uçlarını gündelik yaşam kaygısının sıradan zorunluluklarına iliştirir. Kazara çiftleştirilmiş birbirinden bağımsız iki imgenin kendilerinden bağımsız bir üçüncü imgenin varlığına yaptıkları hizmet, belki de yaşadığınız şehri sadece size ait kılan ölümlü bir enerjinin serbest kalması sonucunu doğurur. İç kanamayı çağrıştıran ve kabuğunu sıyırdıkça etkisi artan sıcakla birlikte içi boşaltılmış olarak size terk edilen şehir, travmatik bir yalnızlığı da beraberinde getirir. Kendi anlamlarından taşmaksızın doğrudan ahlaki ritüellere bağlı sayısız düşüncenin arasında yaşanan yalnızlık, sahip olunan tüm bilgiyi, nedensiz yere çökmüş bir malikanenin duvarında yamularak içeriğini kusuvermiş bir çerçeveye dönüştürür.