10 Mart 2009 Salı

Çinli Kız



Üç durak kala yanıma oturdu. Eliyle metalik direği sıkıca kavradı. Düşmekten korkuyordu, yuvarlanıp yok olmaktan... Garip bir koku yayıyordu. Korkunç bir basınçla yükselirken tutuşarak alev almış genzinden geliyordu koku. Geniz kokusu, oksitlenmiş nefes kokusu... Gözleri gitgide çekiliyordu. Parmağındaki alevli yüzük düşmekten korkuyordu, yuvarlanıp yok olmaktan...

I could escape this feeling, with my China Girl
I feel a wreck without my, little China Girl
I hear her heart beating, loud as thunder
Saw the stars crashing

Üzerindeki tişörtte Çince 'I'm already death to everything' yazıyordu. Bacakları süreksiz yürümekten kırılmak üzereydi.

I'm a mess without my little China Girl
Wake up in the morning. Where's my, little China Girl?
I hear our heart's beating, loud as thunder
I saw the stars crashing down

Elim cebimdeydi, bıçağın tam üzerinde... Çinli kız, metro camından dışarı karanlığa bakıyor, kendi yansımasını izliyordu. Denizden geliyordu yansıma, iç organları pullanmış deri çizmeli balıklardan... Yansıması düşmekten korkuyordu kızın, yuvarlanmaktan, yok olmaktan...

I'm feelin' tragic like I'm Marlon Brando
When I look at my China Girl
I could pretend that nothing really meant too much
When I look at my China Girl

Kızın camdaki yansıması, verdiği koca nefes sonunda kendisine dönüştü. Karnından geliyordu nefes... Sezeryan nefes... Sezeryan nefes... Titriyordu dudakları. 'Hava soğuyacak' diyordu Çince, 'şömineler yakmalısın beyaz çoraplarını bileklerinde yuvarlak yapmış pembe topuklu ayakkabılara... Isıtmalısın dans pistlerini, ısıtmalısın dans pistlerini...

I stumble into town just like a sacred cow
Visions of swastikas in my head
Plans for everyone
It's in the white of my eyes

Gözlerinde makaslar değişti kızın... Bacaklarında, nefesinde, yansımasında makaslar değişti... Elimdeki bıçağı kaldırdım. Neredeyse gülümsedi kız, saçları uzadı, nefesiyle oksitlendi, bembeyaz oldu... Tişörtündeki yazı değişti: 'C'est encore l'amour'

My little China Girl
You shouldn't mess with me
I'll ruin everything you are
I'll give you television
I'll give you eyes of blue
I'll give you a man who wants to rule the world

Gözlerimi kapadım. Bıçağı kaldırıp sağ gözüne sapladım, tam gözünün karnına. Ani fren yaptı dudakları... Metalik direği kavrayan parmakları gevşedi. Gülümseyişi, aksanı bozuk orospu cümleleri gibi devrildi. Vücudu, dengesi bozulmuş ahşap bir kan terazisi gibi omuzuma düştü. Açık gözünde bir çift dolunay belirdi. Saçlarındaki balık yağı kokusu, ordu çöplüklerindeki paslı ranza kokusuna dönüştü. Bıçağı, çekiği gevşemiş gözünden çıkardım.

And when I get excited
My little China Girl says
Oh baby just you shut your mouth

Diğerine sapladım... Direği kavrayan parmakları biraz daha gevşedi.

She says... shh

Bir daha sapladım... Biraz daha gevşedi.

She says... shh

Bir daha sapladım... Biraz daha gevşedi.

She says.. shh

Bir daha sapladım... Parmakları direkten düştü, yok oldu...

Taksim son durak... Bu kez dışardan içeri baktım. Sadece ikimizin olan, sadece ikimizin kalacak cama... Tek görebildiğim camda yansıyan kızın tişörtü ve üzerindeki yazıydı: 'Tu es mon maitre, Je ne suis qu'un atome qui respire au coin de tes levrés ou qui expire. Je veux toucher la sérénité d'un doigt mouillé de larmes...'

17 yorum:

  1. bu klibi yıllar var ki izlememiş, unutmuşum. bugün tekrar izlerken david beyin çinli kızı 360Xbilmemkaç derece dönün kamera hareketiyle öptüğü sahne pek güzel bir fassbinder filminin pek güzel bir sahnesini aklıma getirdi. sonra bunuel beyin un chien andalou'su geldi aklıma, sonra truffaut beyin son metro'su, sonra kahramanın kliptekinin aksine metro trenindeki çinli kızı bir türlü öpemediği için öldürmeye teşebbüs ettiğini düşündüm :)

    sanırım kafam karışmış.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Vaziyet, genç Alman sinemasından, Fransız Yeni Dalga sinemasına doğru yaptığınız bu çağrışımsal yolculuktan biletim olmasa bile 'minimum' zevki aldığımı saklayacak değilim.

    Ve fakat, Un Chien Andalou'nun kliple bağlantısını kurmakta bir parça güçlük çektim. Belleğimi tazelemek istersin/iz belki...

    YanıtlaSil
  3. sayın breton;
    sinemasal sayılamamdan sağladığınız "minimum" zevkten dolayı gurur duymalı mıyım anlamadım :) yoksa utanç kaynağı mı bu yorum benim "vaziyet" isimli geveze personamın karinesinde? o zaman üzerime alınmam olur biter.

    efendim çağrışımlarımın yegane kaynağı klip değil, aynı zamanda metin idi. ve takdir edersiniz ki sağ gözün karnına saplanan bıçak ve ay çağrışıma dahi ihtiyaç duymadan endülüs köpeğini de yolculuğumun ihtiyari durağı yapıverdi.

    YanıtlaSil
  4. Jet motorlu uçak kullandıysanız bilirsiniz; iniş için piste yaklaşırken son manevrayı yapabileceğiniz alçalma noktasında uçağın elektronik sisteminden 'minimum' şeklinde bir ses duyulur. Artık o sesten sonra manevra yapamaz ve sadece uçağı indirmekle yükümlü olursunuz. İşin en zevkli anı, tam da 'minimum' ve sonrası süreçtir.

    Gördüğünüz üzere ne personanızın ve ne de persona dışı kimlik özünüzün utanç duymasına gerek yok.

    'Un Chien Andalou' çağrışımınıza gelince: 'Minimum...'

    YanıtlaSil
  5. :) efendim jet motorlu uçak kullanmak kısmet olmadı maalesef ancak eksiksiz tarifiniz sayesinde kullanmış kadar oldum.

    "utanç" bahsine gelince; tüm personalarımızla birlikte tası tarağı toplayıp ondan çoktan uzaklaştık şükür. fakat aksi olması halinde de üzerime alınmayacağımı belirtmiştim.

    şimdi bir sorum var: klibe eşlikçi öyküyü (ya da kendisine eşlik etmesi için klibi başına yerleştirdiğiniz öyküyü) yazarken "sağ gözün karnına saplanan bıçak" ve ardından gelen "açık gözünde beliren bir çift dolunay" anlarında kelimelerinizin görsel izdüşümü olarak gerçekten "un chien andalou" hiç uğramadı mı hafızanıza? çok şaşırtıcı buldum ilk yorumumda yaptığım "yapıbozumcu analizim(!!)"in ulaştığı bu sonucu!!

    bu arada, bendenizin blogunuzla ilgili naçizane yorumu da: "minimum"..

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Vaziyet, bir metnin mutlak dilbilimsel analizi için üç şart gerekir:

    1) Metni yazanın ne anlattığı,
    2) Metnin ne anlattığı,
    3) Okuyucunun ne anladığı...

    Bu üç şart içersinde siz, ikincisinden yola çıkarak bir çağrışım kurdunuz ve bu çağrışım da sizi üçüncü maddeye götürdü. Şimdi benden, ilk madde gereği bunu doğrulayıp doğrulamayacağımı bildirmemi istiyorsunuz. Tam olarak durduğumuz yer burası. O halde yanıt olarak koca bir 'hayır' demek istiyorum; metni yazarken 'Un Chien Andalou' filmini düşünmedim, aklımdan bile geçmedi...

    Ancak şöyle bir ek açıklama yapmama izin verin. Metnin çözüm sürecinde metni yazan kişinin ne anlattığı konusu, göstergebilimin tarihsel süreci içersinde büyük değişimler göstermiş ve 1. maddenin taşıdığı enerji, gün geçtikçe sönerek alttaki septik ana fikrin doğmasına yol açmıştır:

    Septik ana fikir:
    "Belki metni yazan kişinin de yazma sürecinde bilmediği ve farkında olmadan yazıya döktüğü bir şeyler vardır..."

    Buna yazarın bilinçdışı diyebilirsiniz. Ya da ben sürrealist olduğum için böyle deme gereği duyuyorum. Bu noktada, farkında olmadan çağrışım nesnesi olarak ortaya koyduğunuz 'Un Chien Andalou' filminden etkilenmiş olma olasılığım var, evet...

    YanıtlaSil
  7. değerli breton;
    "göstergebilim" külliyatıyla bir nebze tanışıklığım var efendim. gençlik yıllarımda pek ilgimi çekmiş, özellikle bu "analiz" bahsi o dönemlerdeki fikri hayatımı pek etkilemiş idi.

    geldiğim nokta şudur ki; yaratıcısı tarafından okuyucuya/izleyiciye/dinleyiciye ulşamak üzere serbest bırakılan üretimin, ulaştığı bizlerin algılarının boyutlarıyla sınırlanması kaçınılmaz kaderidir. zira bendenizin altyapısı/üstyapısı-algısı ne kadarsa; baktığım, gördüğüm, izlediğim, dinlediğim "şey"in anlamı o kadardır. yani demek oluyor ki asıl mevzu 3. maddedir maalesef. "sanatçı" ne kadar çırpınırsa çırpınsın bu sonuç değişmez.

    kocaman "hayır"ınıza karşılık olarak, sizi temin ederim ki asla bir "intihal"den bahsetmedim, ancak kesin olan bir şey var ki, bilinçdışınızın sizi yönlendirme olasılığı olan detayları okuyucu olarak ufacık bir noktada yakalayabilme olasılığım var(mış), öyle değil mi? her ne kadar böyle bir amacım olmasa bile.. bu da benim biliçdışı süreçlerimle ilgili sanırım.

    YanıtlaSil
  8. Psikanalizdeki 'aktarma' süreçlerinin bir benzeri, edebi metinler kapsamında yazar-okuyucu arasında da mümkündür demek yanlış olmayacaktır sanırım. Bu noktada çağrışım mermisi kullanarak bilinçdışıma yaptığınız nokta atışların (aktarma süreci) 'doğru' olduğu inancını taşıyorum.

    YanıtlaSil
  9. Üzerime 'vazife' değil ancak playlistimin 14.parçasıyla gençlik yıllarındaki haliniz arasında, ortada sizin tarafınızdan yönlendirilmiş bir edebi metin söz konusu olmasa bile 'üçüncü madde' gereği karşı konulmaz bir bağ kurmaktan alamıyorum kendimi. Tanrım çok güçlü bir zorlanım bu, bilemezsiniz...

    YanıtlaSil
  10. bahsettiğiniz zorlanımları bilmez miyim efendim, elbette bilebilirim. artık farkında olmadan yapıveriyorum bendeniz bu bağ kurmaları. adeta "vazife" edinmiş gibi.

    gördünüz mü, siz de pek isabetli bir "atış" yaptınız.

    sonuç olarak;
    "i was not born just yesterday
    besides i never talk to strangers anyway"

    YanıtlaSil
  11. Yukarıda konu edilen Vaziyet'in gençlik şarkısı, alt metin oluşturma çalışmaları nedeniyle 14 numaradan 13 numaraya kaydırılmıştır.

    YanıtlaSil
  12. sayın vaziyet,
    gerçekten gözlerim kaşınıyor,burnumun direği sızlıyor şu anda.çok üzgün olduğumu söylesem, yine de zihinlerimizi şenlendirmez misiniz eskisi gibi?
    lütfen,lütfen,lütfen durmayın,
    sevgiler,
    saygılar,
    özürler,

    anonim

    YanıtlaSil
  13. sayın "anonim" imzalı adsız;
    siz tek bir kişi misiniz, yoksa ismiyle müsemma "anonim" bir kişilik mi var ortada bilmiyorum. üstelik yorum başlığı altında bu tip bir konuşma yapmak da istemezdim ancak mesajınızın beni çok şaşırttığını söylemek istedim.

    kısacası beklemediğim bir jest oldu.

    YanıtlaSil
  14. sayın vaziyet,

    o gün verdiğim tepki aşırıydı, odağında da siz olmamalıydınız.
    talihsiz şeyler söyledim,bağışlayın.
    sizinle karşılıklı marmelatlı ekmek tüketmek düşüncesi bile beni kendimden geçirmeye yeterken, nasıl oldu da sizden bir anda sessizlik talep ettim, bilemiyorum.
    bu söylediklerimi jest değil, samimi bir günah çıkarma olarak alınız,
    anonime gelince, her durumda sign in yapmak zor oluyor, ben de anonim gönder seçeneğini işaretliyor ama bir yandan da anonim olmayan bakışımı işaretlemek ve işaretlediğim seçeneği havaya uçurmak için, anonim ismini bir de imza olarak yazmaya kalkıyorum.
    bu kez sign in yaptım. sadece sizin için:)

    sevgiler
    isa

    YanıtlaSil
  15. zira o anlık tepkinin "anonim" bir tepki olmadığını göstermek niyetiyle..

    isa

    YanıtlaSil
  16. isa;
    bay breton'un yorum olanaklarını tüketip durduğum fikri beni rahatsız etmeye devam ediyor olsa da..

    samimiyetiniz için teşekkür ederim..

    YanıtlaSil
  17. bay andre'nin yorum olanaklarını tüketmek pek olanaklı görünmüyor yine de.

    sevgiler,
    isa

    YanıtlaSil