19 Mayıs 2008 Pazartesi

"Ben Nesnelere Kendi Özgürlüklerini Geri Veriyorum"



Jan Svankmajer ile söyleşi

Çeviri: Tan Tolga Demirci

Soru: Filmleriniz Çek Cumhuriyeti'nde nasıl izleniyor, eleştirmenlere nasıl ulaşıyor?

Yanıt: Bazıları sine-klüplerde gösteriliyor. Diğerleri ise ancak festivallerde. Eleştirmenlere gelince; bu ülkede uzman eleştirmenlerin olduğunu düşünmüyorum. Memur zihniyetli eleştirmenlerse benim yapıtlarımla zaten ilgilenmiyorlar. Bu anlamda filmlerim sadece, benim de üyesi olduğum sürrealist grup tarafından eleştirilebiliyor. Bu eleştirilerden çoğu, yazılı olarak dergilerde basıldı. Ötesi umrumda değil.

Soru: Peki vatandaşlarınız, yurt dışındaki başarılarınızdan haberdar mı?

Yanıt: Haberdar olmak isteyenler haberdar, evet.

Soru: Kendinizi bir film yapımcısı mı yoksa bir sanatçı olarak mı görüyorsunuz?

Yanıt: Ben, önemli olanın, yaratıcı kişinin içinde taşıdığı birikimin dinamizmi olduğuna inanıyorum. 'Kendinin dışavurumu' olan bu dinamizm, her şeyden önce değişkendir. Steril ve içi boş suni düşüncelere uzağım. Bu yüzden, dışavurumun evrenselliği anlayışında yola devam ediyorum. Bu da beni 'militan surrealist' konumuna oturtuyor kanımca.

Soru: Hem bireysel bir film anlayışını benimsemek hem de bir grubun üyesi olmak, kendi arasında bir uyumsuzluk yaratmıyor mu?

Yanıt: Benim bireysel yaratıcılığım ancak sürrealist grubun içinde bir uyum kazanabiliyor. Daha önce de söyledim, filmlerimi onlar dışında kimlerin eleştirdiğiyle ilgilenmiyorum. Filmlerim içindeki bazı temaları bana kazandıran da zaten içinde bulunduğum sürrealist grup.

Soru: Filmlerinizden bazıları, bir zamanların sürrealizminde olduğu gibi, şiirsel imgelerin tasarımından oluşuyor. Bu gerçeğin altında yatan nedir?

Yanıt: Filmlerimin imgesel öğeleri, Benjamin Peret'de, Karel Hynek'de ve Vrastislav Effenberger'de görmüş olduğunuz alaycı surrealizmi içeriyor. Bazı imgeler ise Breton'da, Eluard'da ve Zbynek Havlicek'te olduğu üzere lirik sürrealizmden yola çıkıyor. 'Dimensions of Dialogue' filminde, esinlenmiş olduğum Archimboldo kafaları, 'taş, kağıt, makas' üçlemesinin içerdiği analojik ilişki dahilinde birbirlerini öğütüyorlar. Bu bir bakıma, uygarlığın şu anına tanık olan bizlerin var oluşunu temsil etmektedir.

Soru: Filmlerinizde kullandığınız büyük silahlar neler?

Yanıt: Öznel mizah, alaycılık ve kara mizah.

Soru: Filmlerinizde çokça görülen çocukluğa dönüş deneyleri ve çocukluk düşleri... Ama neden?

Yanıt: Bir çocuğun imgesel dünyasıyla ilgilenmek benim değil psikologların işi. Beni ilgilendiren, sadece kendi çocukluğumla kurmuş olduğum diyalog. Çocukluk, kaybolmuş cennetin ta kendisidir. Daha başlangıçtan itibaren dünyaya gelişimiz olumsuz bir deneyimdir. Çocukluk süreci ise sıkıntılarla, haksızlıklarla ve işkenceyle dolu olarak geçer. Hiç kimse, zalim olmayı bir çocuktan daha iyi bilemez. 5 yaşına kadar, kendi geleceğinin haritasını çizen çocukluk dönemini filmlerime konu etmemden daha doğal ne olabilir? Sanat, ancak çocuklar için gerçek sanattır ve geride bıraktığım hiçbir şey beni çocukluğum kadar ilgilendirmemiştir.

Soru: Filmlerinizde çoklukla Çek müzisyenlerle çalışıyorsunuz. Filmlerinizde müziğin rolü nedir?

Yanıt: Aslında tek bir müzisyenle çalışıyorum, o da Zdenek Liska. Çünkü filmlerimin atmosferine uygun gizli ritmleri sadece o bulup yansıtabiliyor. Filmlerim için müzik önemli. Çünkü inanıyorum ki içinde bulunduğumuz uygarlık, sonunda dudağında bir şarkıyla kendini ölüme bırakıp gidecek...

Soru: Filmlerinizde animasyon niçin ön planda?

Yanıt: Çocuklukla diyalog içinde olmak, bunu dışavurmak ya da bir düşe görsel gerçekliğini kazandırmanın en önemli filmsel yollarından biri animasyondur. Animasyon, çocukluğun imgeselini güncele taşırken ona inanırlık özelliği de kazandırıyor. Objelerin animasyonu, çocukluk gerçeğinizi koruyor. Çocukluğun imgeye dayalı oyunları ve çocukluk düşleri, kendini yetişkin olarak gören bir özenin himayeci gülümsemelerini dondurabilecek tek güçtür. Filmlerimin amacı, düşlerin altını bir kez daha çizmektir. Çünkü düş ve gerçek, hayatımızın bileşik kabıdır. Bir insan için düşlediğinin ne olduğunu bilmek, onun temel özelliği olmalıdır. Çünkü uyanıkken olduğu kadar uyurken de duyumsarız. Düş yaşamdır, insan varoluşunun yarısıdır, hangisinin ne zaman başlayıp sona erdiğini bilemediğimiz bir gerçekliktir. Tekrar peri masalları anlatmaya başlamadıkça, yatmadan önce hayalet öyküleri dile getirmedikçe, batı uygarlığından geriye hiçbir şey kalmayacaktır.

Soru: Edgar Poe'ya olan ilginizin kaynağı nedir?

Yanıt: Poe, hayatımdaki azizlere, ben ergenlik dönemindeyken eklendi. Onu o zamanlar mitleştirmiş olmam, güncelliğimi hala etkilemekte. İşte bu yüzdendir ki, bazı filmlerim onun öykülerinden alınmıştır.

Soru: Filmlerinizde, nesnelerin insana karşı egemenlik içinde bulunduklarını görmekteyiz. Bu bir sembolizm midir, nesnelerin bu kadar baskın olmasını nasıl açıklarsınız?

Yanıt: Nesneler, insanlardan daha canlıdır; daha sürekli ve daha yerleşiktir. Onların da bir hafızası ve gizil özleri vardır. Nesneler, tanık oldukları olayları örterler. Bu yüzden, kendimi onlara adar ve tanık oldukları gizli olayları çözmeye veririm kendimi. Bazen bir dokunuş ya da bakışta konuşurlar, bazense anlatmaları yıllarca sürer. Filmlerimde nesneleri dinlediğimi ve onların öykülerini canlandırdığımı görebilirsiniz. Animasyonun bir amacı da, zaten nesnelerin kendilerini anlatmasına izin verecek yolu açmaktır. Ben nesnelere, kendi özgürlüklerini geri veriyorum.

Soru: Kimliksiz ilişkiler, muhtemelen şiirsel bir özellik taşıyorlar. Yoksa daha geniş bir spektrumda mı değerlendirilmeliler?

Yanıt: Günümüz akılcı uygarlığı, ilişkilerini kimlik ilkesi üzerinde yaşar. Oysa analoji, ilkel toplumlar için doğal bir eylemdir. İşte bu yüzdendir ki, analojik düşünen çocukların bilgi sınırları, düşündüğümüzden çok daha geniştir. Ancak onlar gök gürültüsünü davula, davulu topa, topu penise, penisi kurtçuğa, kurtçuğu yılana ve yılanı balığa dönüştürebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder