12 Ekim 2010 Salı

12 Ekim 2010 - Rüya


Kime ait olduğunu bilmediğim bir arabayla Balıkesir civarında yol alırken aniden yağmur bastırıyor ve bu koşullar altında yola devam edemeyeceğimi düşünüp arabayı sağa çekiyorum. Nereye gittiğimi tam olarak bilmesem de yolumun uzun olduğundan eminim. Kısa bir bekleyişten sonra hava açıyor ancak bu kez de arabayı çalıştıramıyorum. Bir otoyolun iki kenarına kurulmuş sevimsiz bir şehirde neler keşfedebileceğimi düşünüp arabadan iniyor ve yürümeye başlıyorum. Fazla yol almamışken üç kızın hızlı adımlarla arkamdan geldiğini görüyorum. Kızlardan ikisi uzun boylu ve diğeri benim boyumda. Sonunda bana yetişiyorlar. Beni filmlerimden tanıdıklarını, onlarla çalışmam gerektiğini ve Balıkesir'e taşınmamın şart olduğunu söylüyorlar. Kızlara boylarını soruyorum. Biri (yapay sarışın) 1.94 ve diğeri (simsiyah saçlı) 2.03 olduğunu söylüyor. Aynı boyda olduğum kızla ilgilenmiyorum. Boyu 2.03 olan kızdan fazlasıyla etkileniyorum. Ona kilosunu da sormak istiyor ancak çekiniyorum. Beğendiğimi belli etmeksizin onlara yapacağım işin ne olduğunu soruyorum. Bir iş adamının, alışveriş kompleksiyle ilgili mimari planlarını resme dökmemi istiyorlar. Resim çizme yeteneğim olmadığını söylesem de bir yönetmen olarak bunun altından kolaylıkla kalkabileceğimi iddia ediyorlar. Sonrasında 1.94 olan, cebinden bir kağıt çıkarıyor ve sanki daha önceden konuşmuşuz gibi istediğim paranın çok fazla olduğunu söylüyor. Kağıda bakıyorum, 3.450 TL. tutarın altına imza atmış olduğumu görüyorum. Baştaki üçü 2 yapın ve küsuratı da sıfırlayın diyorum. Kızlar çok seviniyor buna. Eğer işi alırsam, Balıkesir'de rahatlıkla ev tutabileceğimi ve 2.03'lük kızla uzun süreli bir sevgililik hayatı yaşayabileceğimi düşünüyorum. Bu arada boyu benimle aynı olan kızın fena halde bana aşık olmaya başladığını hissediyorum. Gözü sürekli bende olan bu kızı başımdan savmanın doğru olacağını, aksi taktirde arzuladığım kızla birlikte olma şansımın giderek ortadan kalkacağını düşünüyorum.

İş adamıyla tanışmam için bir kokteyl düzenleniyor. Üzerimdeki yazlık elbiselerle kokteyle gitmiş olmaktan utanıyorum ancak elimden bir şey gelmiyor. Açık havada düzenlenen bu kokteylde, bir sürü öğrencimi ve akrabalarımdan bazılarını görüyorum. Onların varlığı beni rahatsız ediyor. Az sonra iş adamı alkışlarla içeri giriyor. Bu kişinin Çek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Vaclav Havel olduğunu görüyorum. Müthiş bir mutlulukla kendisinin elini sıkmaya gidecekken, bir öğrencim beni durduruyor ve yaptığı son filmi bana göstermek için ipod'unu kurcalamaya başlıyor. Soğuk bir öfkeyle, çekilen bir filmin o aptal alete sığdırılmasının büyük bir saygısızlık olduğunu, filmi izlemeyeceğimi ve ondan beni rahat bırakmasını istiyorum. Bunun üzerine o da söylene söylene uzaklaşıp gidiyor. O sırada broşür dağıtan güzelce bir kız, elime broşürlerden birini uzatıyor. Bildiride, Vaclav Havel'in Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağı yazıyor. Mutluluğum bir kat daha artıyor ve eğer onunla iyi anlaşırsam ve kendisi cumhurbaşkanı olursa, kültür bakanlığından çekmeyi düşündüğüm sürrealist filme para aktarılabileceğini düşünüyorum. Bu düşünceler, tek parça mini bir elbise giyinmiş 2.03 olan kızın kokteyl alanına dahil olmasıyla dağılıveriyor. Onu müthiş bir şiddette arzuladığımı hissediyorum. Birkaç kişiye gülümseyip yanıma geliyor ve benim için hazırlanan bu ortamı nasıl bulduğumu soruyor. Ben de öğrencilerimi ve akrabalarımı çağırmasaydınız daha iyi olurdu diyorum. Bir süre sonra, kızın gözlerine değil de sadece göğüslerine bakarak konuştuğum duygusundan utanıyorum. Bana, kendisinden kısa boylu erkeklerle kurduğu ilişkilerinden söz ediyor. Tarifsiz bir kıskançlık duygusuna kapılıyor ancak ona belli etmiyorum. Sonra birden kokteyl salonunun yavaş yavaş boşaldığını görüyorum. Vaclav Havel, kendi kullandığı, modelini bilmediğim bir BMW arabayla patinaj çekerek ortamı terk ediyor. Meydanda sadece öğrencilerim ve akrabalarım kalıyor. Yanımdaki kız da ortadan kayboluyor. O sırada, eskiden eğitmen olarak çalıştığım bir eğitim kurumundan tanıdığım başarısız bir öğrenci yanıma geliyor ve o da filmini izletmek istediğini söylüyor. Ben kem küm ederken film aniden bahçedeki beyaz perdeye yansıyor. Oldukça kötü çekilmiş, Türk mafyasını karikatürize eden rezil bir komedi filmi. Bir sürü gereksiz yakın plan olan film sonunda bitiyor. Öğrencime filmi çok kötü bulduğumu, aldığı eğitimin boşa gittiğini, özellikle ekipman eksiği sorunu yaşadığını ve biraz daha para harcasaydı daha iyi bir iş çıkarabileceğini söylüyorum. Bunun üzerine öğrencim, eski çalıştığım eğitim kurumunu övmeye başlayınca avazım çıktığı kadar bağırıp o kuruma ve çalışanlarına etmediğim küfrü bırakmıyorum. O kadar bağırış çığırıştan sonra kokteyl bahçesinde yalnızca ben kalıyorum ve olduğum yere çaresizlikle çöküyorum. Az sonra yanıma elinde bir haritayla tiyatro-sinema oyuncusu Bahri Beyat geliyor ve tüm şikayetlerimde haklı olduğumu, o kurumun rezil bir işletmesi olduğunu, önümün açılması için bu ülkenin olabilecek en yanlış ülke olduğunu ve bir an önce bu ülkeyi terk etmem gerektiğini söylüyor. Sonra da elindeki haritayı uzatıyor. Haritada eski Yugoslavya'nın olduğu coğrafyada bir bölge işaret içine alınmış. Bunun önemli bir gösterge olduğunu düşünerek yurtdışına çıkmaya karar veriyorum. Önce arabama ulaşmak ve sonra da çizili bölgeye varmak üzere Bahri Beyat'a teşekkür edip kokteyl bahçesinden çıkıyorum. O sırada bir seyyar kitapçı ve onun yanında da kocaman bir karavan çarpıyor gözüme. Kitaplara bakıyor ve şu an ismini hatırlamadığım altı kitabı satın alıyorum. Arkalarındaki fiyat etiketlerini hesap ediyorum. Toplam 20TL. tutuyor. Kara kuru kitapçı kız yanıma yaklaşıyor. Bunları 15TL'ye indirip indiremeyeceğini soruyorum. O sırada bana karavanı gösteriyor ve asıl istediğim kitapların orada olabileceğini iletiyor. Kızı dikkate alıp karavana giriyorum. Karavanda bastonlu, yaşlıca, dişleri altından yapılma bir adam oturuyor. Yorgunluktan ölmek üzere olduğu izlenimini veren bu adamın dışında, bir kütüphane olarak dekore edilmiş karavanda sadece okul tezleri ve birkaç kitap gözüme çarpıyor. Kitaplardan biri, 'Reich'ın Son Yazıları' adını taşıyor. Ona ait böyle bir kitap olmadığını düşünürken, adını bilmediğim bir yazar tarafından onun yazılarının derlenmiş olduğunu görüyorum. Tabii, hemen satın almak üzere kitabı raftan çıkarıyorum. Sonra tezlerin olduğu bölüme geliyorum. Sinema ile ilgili bir tez çıkarıyor ve hemen film dizinine bakıyorum. G harfinde 'Gomeda' filmi ile karşılaşıyorum. İlgili sayfaları açıyor ve filmle ilgili yapılan yorumlara bakıyorum. Tezi yazanın, kuramsal bir bilgi vermek yerine o sayfalarda bana aşk mektupları kaleme aldığını görüyorum. Tam ilk mektubu okumaya başlayacakken karavan aniden hareket etmeye başlıyor. Sürücüyü göremiyorum. Yaşlı adam yere yığılmış kan kusuyor. O sırada panikliyor ve karavanın kapısını açıp çıkmak istiyorum ancak kapı kolunu bulamıyorum. Elimde kime ait olduğunu bilmediğim bir tez ve Reich hakkında derlenmiş bir kitapla son yolculuğuma çıkıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder